Pages

2 Ocak 2013 Çarşamba

Rahat Bırak Gönlünü



Sen yaralanma, sen karalanma gel, dayanamam… Okurken uyumlu bir de bestesiyle. Evet Özlem Tekin ve Ogün Şanlısoy’a ait güzel bir şarkı. İçinde bir his olduğundan, ses olduğundan bahsediyor şarkıcı ve devam ediyor;

“Döneceksin sanıyorken yıllar geçti üzerinden,
 Bulutlarda yaşıyorken yıldım dünya düzeninden…”

Çok naif bir melodisi var. Türkçe bilmeyen biri dahi dinlese, hoşuna gider. Sözlerine bakılınca; değer verilen biri var ve değer veren bir bekleme sürecinde ama bu süreçte de şikayetlerde. Hem beklediğini söylüyor hem de yıldığını. Neden bu çelişki dersiniz. İnsan sevdiği için yaptığı bir şeyden şikayet eder mi ya da şikayet ediyorsa sevmiyor mu demektir?

Evet insanoğlu duygulara, hislere sahip, sevgiye sahip, özleme, öfkeye ve hüzne... Peki nasıl oluşuyor bunlar ve neden herkes bunları hissedince aynı tepkileri veriyor. Özlem duyan insanlar daha duygusal oluyorken, öfkeye sahip olanlar daha hırçın oluyor. Bu insanlar daha doğrusu biz insanlar önceden anlaşıyor muyuz hangi olaya nasıl tepki vereceğimize. Mekaniklikle o tepkiyi yerine getireceğimize dair bir kural mı var? Yoksa aynı tepkileri verdiren bir BİZ mi var bizden içeri? Bu soruyu ilk düşündüğümde liseye gidiyordum. Yüzeysel ve hareketli dünyamın içinde cevabını bulamayacağım bir soruydu.
               
Bir gün kuzenimle oturuyorduk ve bana dedi ki “insanlar dünyada kendi istekleri, mutlulukları için yaşar ablacım ve hiç kimse başka birini kendinden daha çok sevmez, sevemez.” Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Nasıl yani ben de mi sen de mi peki ya annem? (Biz insanlar bunun içinde mi anlaşmıştık herkes en çok kendini sesin diye)

“Evet annende, anneler de” dedi, durakladı. Çünkü tatmin olmayacağımı anladı ve devam etti. “Bir annenin bebeğini emzirmesi dünyadaki en masum şeydir değil mi diye” sordu, “evet” dedim. Peki neden anne bebeğini emzirmek ister biliyor musun deyince bende sıraladım “acıkmasın diye ağlamasın diye….”

“Peki bebek ağlarsa ya da acıkırsa ne olur?” Düşündüm ama aklıma bir şey gelmedi, cevap veremedim. Kuzenim devam etti annenin canı acır üzülür. Anne de canının acımaması için bebeğini emzirir, yani dünyanın en masum ilişkisinde bile bencillik vardır” dedi ve sustu. Sustu çünkü ben daha fazla devam etmesine izin vermeden kalktım, odama gittim.

Uzun süre söylediklerini algılayamadım sonra yatağıma uzanıp gözlerimi kapatınca düşünmeye devam ettim.  Nasıl yani biz insanlar bu kadar kötü olamayız-olmamalıyız. Duyduklarım bence gerçek değil. Kuzen işte! entel dantel kitaplar okursa olacağı bu. Benim de zihnimi bulandırdı. O sırada gözüm kitaplığa ilişti ve not defterimi gördüm, gidip aldım. İçini karıştırırken merak ettiğim soruların yazılı olduğu sayfayı gördüm. Bir tanesi de şuydu ve renkli kalemle altı çizilmişti:

 “Bir kalpte iki sevgi olmaz.”

 Evet hatırladım bu soruyu, hatta not ettiğim anı . Ne demekti bu? Ben annemi seviyorsam, babamı sevmiyor muydum yani? Ya kardeşimi, peki ya arkadaşlarımı, dedemi, bilgisayarımı… Zihnim iyice karışmıştı ve tabi ki ruhumda. İçimden “nerden geldi ya bu kuzen” dedim. Ama çaresi yoktu, geldi bir kere. Attı zihnime cevapsız soruları. Acaba o ilk kimden duymuştu bunları ve nasıl hissetmişti kendini. Derken araba sesi duydum. Dedem park ediyordu, gelmişti iş yerinden. Hemen kalkıp aşağıya indim. Sorularıma cevap veren-belki de verebilen hayatımdaki tek insandı O. Beni nefes nefese görünce korktu ama “konuşmamız lazım yine aklım çok karıştı” deyince beni evin önündeki çardağa götürdü.

“Eveeeet evlat ne oldu ya yine” dedi. Bende kısaca kuzenle konuşmalarımızı anlatıp; “nasıl yani dede dedim, nasıl insanlar sadece kendileri için yaşayabilirler, nasıl hiç kimse kendinden daha çok sevemez kimseyi ve bir kalpte iki sevgi nasıl olmaz?” Bunun üzerine dedem gözlerimin içine baktı baktı ve “sen büyüyorsun” dedi, başladı konuşmaya.

“İnsanlar bencildirler bu doğru. Sen de bende öyleyiz ve hayatta her şey zıttı ile bilinir. Eğer güzel varsa çirkinde vardır kötü varsa iyide vardır. Bencillik varsa dünyada bencil olmamak da vardır, cömertlikte vardır, sonsuz merhamette…

“Evet o hayatı o insanları istiyorum, o dünyada yaşamak istiyorum” deyince gözleri doldu saçlarıma dokundu. “Diğer soruna gelince bir kalpte iki sevgi olmaz. Annenin bile kendi canının acımaması için bebeğinin emzirdiği bu dünyada-insanlarda arama bulamazsın istediğin hayatı. Gönlünü dinle, kalbini değil. Gönlün seni sevginin gerçek sahibine götürür. Çünkü aradığın şeyi bulmak için ait olduğu yere bakmalısın. Ama ilk olarak da “O”nu bulmayı istemen lazım. İlk adımı geçtiğine göre sıra, gönlünü rahat bırakmakta. Unutma bu çok önemli evlat, çünkü o biliyor sadece gerçek sahibini” dedi ve gitti.

Gönlümü rahat bırak mı? Gönül ne ki rahat bırakayım dede? Ne demek istemişti, neydi kimdi gönlümün gerçek sahibi? Gerçekten beni sadece iyiliğim için, benim için sevebilecek miydi? Off dede ya açık açık söylesen olmaz mıydı, kalp ne, gönül ne. Bunlar aynı şeyler değil mi?

ESİLA


0 yorum:

Yorum Gönder

 

(c)2009 biraz biraz. Based in Wordpress by wpthemesfree Created by Templates for Blogger