Pages

29 Eylül 2012 Cumartesi

Savaşın Götürdükleri


Savaş...
Bundan daha kötü ne var bilmiyorum. Ama savaş kötü, savaş tu kaka. Savaşta kazanan yok. Halkını koruduğunu onları daha iyiye götürmek için savaşın olması söyleyen liderler; oturdukları yerden
dünyayı bir yıkıntıya dönüştürdüler. Tabi onların kıçı rahat koltukta, ve sevdikleri asla o savaşlarda yer almaz. Bir de savaşta beyni yıkanmış gönüllüler var. Ne olacağını bilemeden uzaktan çok kolay görünen ve eğer üstün gibi görünen tarafsa başlarına hiçbir şey gelmeyecek sanırlar. Oysa savaş ortamında bulunmak bile insan psikolojini mahveder. Görev süresi bittiğinde dönmüştür o mahşer yerinden, ama hiçbir şey eskisi gibi değildir artık ve olmayacaktır da. Nasıl olsun ki orada gördüğün sahneleri nasıl unutabilir insan. Belki daha da kötüsüne şahit oldu arkadaşlarının öldüğüne. O da gazi olarak geri döndü ülkesi. Ne adına verilmiş cesaret madalyası ne de sağ döndüğü için düzenlenen kokteyl. her şey anlamını yitirmiştir artık onun için. Gözünü her kapattığında, kafasını çevirdiği her yerde savaştaki anıları (anı olmasını istemediği ) canlanacak.
Savaşın kazananı yok; sadece acı, kan, çocukluğu ve geleceği sömürülmüş kişiler ve büyük bir barbarlık. Ne nereden esti çiziktiriverdim işte düşünmeden.Her zaman barış olsun bize emanet dünya da; geleceğe tertemiz bir sayfa bırakalım.


28 Eylül 2012 Cuma

Osmanlı’nın Sigorta Şirketi! (c.c.)

İngiliz Büyükelçisi,
Eski Türk evlerinin dış duvarlarına asılan
“Ya Hafîz” (Muhafaza Eden Rabbimiz) levhalarını görünce dayanamamış
ve Keçecizade Fuad Paşa’ya bunların ne olduğunu sormuş.
Fuad Paşa İngiliz’in tam anlayacağı dille cevap vermiş:

– O gördükleriniz, Osmanlı Sigorta Şirketinin levhalarıdır.

Doktora Tezi



Bir tavşan önüne bir daktilo almış tak tuk tak tuk birşeyler yazıyor.

Oradan geçen bir tilki :

Hey tavşan ne yazıyorsun?

Doktora tezimi yazıyorum.

Ha öyle mi, çok güzel ne hakkında ?

Tavşanların tilkileri nasıl yedikleri hakkında.

Yok canım olur mu öyle şey hiç tavşanlar tilki yerler mi ?

Olur canım gel istersen sana isbat edeyim.

Beraberce tavşanın yuvasına girerler biraz sonra tavşan tek başına çıkar ve

yine daktilosunun başına geçer tak tuk birşeyler yazmaya devam eder.

Daha sonra oradan geçen bir kurt tavşanı görür.

Hey tavşan ne yazıyorsun ?

Doktora tezimi.

Ne hakkında ?

Tavşanların kurtları yemesi hakkında.

Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde buna kim inanir.

Doğru olmaz mı gel istersen göstereyim.

Yine beraberce yuvaya girerler tavşan biraz sonra tek başına dışarı çıkar.

Tavşanın yuvasında ise;

Bir köşede tilkinin kemikleri. Bir köşede kurdun kemikleri.

Diğer tarafta bir arslan kürdanla dişlerini temizliyor.
 
Sonuç ve anafikir:

Doktora tezi yapmak için tezin önemi yoktur, konunun da önemi yoktur;

Önemli olan tez danışmanıdır.

:))

Ömür Tükeniyor Bir HİÇ Uğruna…

 

Baharı yaz uğruna tüketiyoruz…

Aşkı ise naz uğruna…

Ve papatyaları; ‘Seviyor-sevmiyor’ uğruna…

Ömür tükeniyor bir HİÇ uğruna


Ömer Faruk Arlı

24 Eylül 2012 Pazartesi

Kendini Baskalarıyla Kıyaslamak

Pinned Image
Bir türlü sular durulmuyor içinde.

Siyah lekeler seriyor ruhunun üzerine her bir şikayet.

Gönlünün gözleri, başkalarının üzerinde dura dura yorgunluktan yığıldı yığılacak.

Çırpınan bir kuş gibi varlığın, adını çıkartamadığın.  

Okunmayan bir el yazısı gibi, kargacık burgacık sözcüklerin.

Gözünü başkalarına dikmişken, kıyasladıkça kıyaslıyorsun kendini.  

Bir yakınma tutturmuşsun, bir türkü çığırır gibi çığırıyorsun, Kendi sesinden ürkerek.  

Bu kadar dışarıya bakan içini nasıl görecek?

Onun şusu var, berikinin busu.

Başkalarının elindekini kıskanırken, varlığını bir gölgeye dönüştürüyorsun.

Bir tek cümle geliyor aklıma, siliniyor tüm diğer sözcükler: Kendine ihanet bunun adı.

Boyunun uzunluğunu bile mukayese ettin ya, bravo sana.

Neredeyse darılacaksın O'na, boyum neden bir on santim daha uzun değil diye.  

Herkesin hayatı tastamam da bir seninki tam takır kuru bakır ya.  

Bir tek sen çekiyorsun acıları.  

Dünyanın en zavallısı.  

Bir tek senin tenini kavuruyor güneş.  

Bir tek seni ıslatıyor yağmur.  

Bir tek senin evinin bahçesinde kuruyor çiçekler.  

Kasırga bir tek senin gönlünün kıyılarını dövüyor da dövüyor.  

Bir tek senin üzerine çöküyor karanlığın gölgesi.  

Gözlerini alamıyorsun başkalarının mutluluklarından.

Her sevinç, ölümün gölgesinde yaşlanırken, sen neyin peşinde yoruluyorsun?

Gözlerin değemiyor bir türlü acılı bakışlara.  

Bir nankörlüğün girdabında sürüklenirken sormuyorsun kendine.  

Seni eksik yapan, başkalarına verilip de sana verilmeyenler mi?  

Seni fazla yapan, başkalarına verilmeyip de sana verilenler mi?  

Otuz katlı bir binanın her katının bir üstü bir altı yok mu?  

On beşinci katta olan, on altıncı katın altındaysa, on dördüncü katın da üstünde değil mi?

Sen ki; yokluktan kurtarılıp bir yıldız gibi doğmadın mı varlığın semasına?  

Semanın yıldızları senin için ışıldamadı mı her gece?  

Sevinçten deliye dönmeli değil misin?  

Başkalarının elinde olan hangi şey, sana tattırılan hayat nimetinden daha tatlı gelecek ruhuna?

 "Rabb'inizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?'' ayetini de mi duymadın?

Başka bir şey istemek için ne yüzün var?  

Verilenlere şükredememek utancından başka.  

Hâlâ diyorsun ki, ona verilen neden bana verilmedi?  

Başkalarına açık kapılar neden bana kapalı?

Sana açılmış kapıları, başkalarının açık kapılarına nazar etmekle körleşmiş gözlerin görmüyor ne yazık ki.

O evlendi, ben neden evlenemedim?

O neden benden daha güzel birisi?  

Neden o başarılı da ben değilim?  

Neden boyum arkadaşım kadar uzun değil?

Neden onun çocuğu oluyor da benim olmuyor?  

Bu soruları hangi kibirli cüret fısıldıyor kulağına?  

Neyi gözden kaçırıyorsun bir de, biliyor musun?  

Büyük eşitleyiciyi.  

Ölümün keskin kılıcının her birimizin boynuna değeceğini.

Dünyanın en güzel kadını olsan ne yazar?

Dünyanın en zengini.  

Dünyanın en akıllısı.  

Dünya dolusu çoluk çocuğun olsa.

Sen, bunlarla mı sen olacaksın?  

Sen, sana verilmeyenlerle mi eksileceksin?

Ha, bir de şu ayet mealini bir an için unutma: "Hem Allah'ın bazınızı, bazınızdan kendisi ile üstün kıl(maya vesîle yap)tığı şeyleri temennî etmeyin! Erkeklere kazandıklarından bir nasip vardır, kadınlara da kazandıklarından bir nasip vardır. O hâlde Allah'tan lütfunu isteyin! Muhakkak ki Allah, her şeyi hakkıyla bilendir (Nisa: 32).''  

Her hayat mertebesi biriciktir.

Her insan biricik.

Hepimiz biricik olan bir dünya apartmanının farklı farklı katlarında, farklı farklı odalarında yaşayan biricik varlıklarız.

Hadi, çevir bakışlarını üzerine.

Bir bak kendine.

Sana verilmiş olanı görmezden gelmenin utancı yetecek de artacak işte o anda.

Elindeki cevheri işle, parlasın güzellikle.  "Her kapalı kapının ardında yedi mühürlü bir sır vardır.'' diyor Halil Cibran.  

Sense tüm kapıların sonuna dek açılmasını istiyorsun haddini bilmezlikle.

İstiyorsun ki, tüm sırları altın bir tepside sunulsun sana hayatın.  

Sırrını yitirmiş bir hayata kim hayat diyebilir oysa?
 
Bırak bazı kapılar kapalı kalsın. Sırlarını saklasın hayatının.

Mustafa Ulusoy-ZAMAN

Uzaklar 2 (PRAG)

 
Muhteşem Prag resimleri   Çek Cumhuriyetinin başkenti Prag tipik bir Orta Avrupa şehri.İlk tanışmamız trt ekranlarında yayınlanan siyasi bir belgesele dayanıyor ve o zamanlar bana mimarisi bir garip, insanları ise soğuk gelmişti.Diğer belgesel ve yayınlar sağolsun birbirine çok benzeyen Avrupa şehirlerindan Prek'ı zihnimde temize çıkadı :) 
 
  İlk başta garip gelen o tarihin tozlu ve olaylı sayfalarından fırlamış olan mimari orta çağı ayaklarınız altınaseriyor.Gülhan'ın Galaksi Rehberinde éayy gerçekten inanamıyorumé deyişi kulaklarımda çınlanıyor :) Bu arada ben bu şehri değil anlatmak bahsedemem bile çünkü namı değer kendileri yaşayan müze.1992 de UNESCO Dünya Mirasları arasında yerini almış.
 
   Şehir Vitava Nehri ile ikiye bölünüyor ve duyduğuma göre gezilecek şekilde beş bölgeye ayrılmış durumda.Bunlar nehrin karşısında Küçük Şehir, Prag Kalesi diğer tarafta ise Yahudi Mahallesi, Eski Şehir ve Yeni Şehir.Nehir üzerinde de gezilebilecek birçok köprü mevcut.Şehri gezmemnin en maliyetsiz yolu yürümek :D (bunu bir yazıda okuyup gülmüştüm) ve de metro(tavsiye edilen)
 
 
Prag Kalesi:Görülmesi gereken yerler; St Vitus Katedrali, St George Bazilikası, Kraliyet Sarayı

Küçük Şehir:Görülmesi gereken yerler; Kilisesi St Nicholas, Charles Köprüsü.
 
Eski Şehir:Görülmesi gereken yerler; St Nicholas, Eski Şehir Meydanı, Jan Hus Anıtı, Astronomi Kulesi, Tyn Katedrali
Yahudi Mahallesi:Görülmesi gereken yerler; Eski Yahudi Mezarlığı, Yeni Sinaog, Prag Yahudi Müzesi.

Yeni Şehir:Görülmesi gereken yerler; Ulusal Müze.
 
 
   Bildiğimiz üzere Avrupa gotik katedrallerle dolu, ipi omuzlayan şehirse tabiki Prag.Git katedralleri ve borok işlemeleri gör, mest ol gel.(Ama bence hala camilerimizin o ince düşünce yapısı ile ortaya konmuş mimarileri, yine bana göre kasvetli ve karanlık gelen katedrallarden daha hoş.) Konumuza döneyim;
 
   Vitus Katedrali, katedral ortaçağda bitmemiş, en uzun kule rönesans döneminde barok stili ile tamamlanmış.Hemen ilerisinde ise Altın Yol zamanında burada altın madencileri yaşıyormuş.Franz Kafka'da bu sokaktaki minik mavi bir evde bir süre yaşamış. Alçak tavanlı sevimli evler ise hale mevvcudiyetini koruyor.
 
 
 
   Köprünün karşısına geç, kalabalığı takip et, dar sokaklara gir, çok tatlı dükkanları gez,farkına varmadan Eski Şehir meydanındayız.(yalnız ben çok yoruldum malumunuz karşımda harita ile gezmediğim şehri anlatıyorm.Bir ara gerçekten yolumu kaybettim:)Burada Jan Hus HeykeliAstronomi Kulesi, Tyn Katedrali, faytonlar ve bir sürü kafe ile dolu bir Avrupa şehir meydanı.Asıl önemlisi ise şehrin sembolü oarak kabul edilen Astronomi Saati bulunması imiş.
 
 
 
   Yeni Şehir tarafında görülmesi gereken yerler içinde Komünizm Müzesi, Dans Eden Ev ve meydanın ortasında Aziz Vaclav Heykeli de var.Şehrin bu kısmında o gotik-borok hava kendini yeni dönem mimarisine bırakıyor.Efendim burada cafe restoran gezip bol bol yiyip içebilir(!!!), imkanlarınız elverdiği ölçüde alışveriş yapabilirsiniz
 
   Bu ara dünyanın en büyük at heykeli olan Zizkov Anıtı'da şehrimizi süsleyen silüetlerden:)
NOT:Wikipedia'ya her dilde verdiği sınır tanımaz hizmetten dolayı teşekkürü bir borç bilir, başarılarının devamını dilerim:)Bu yazıdan sonra daha bir süre Prag hayalim falan yok.Yazının acısı geçince o kıpır kıpır heveslerim aynı yerine gelir  

23 Eylül 2012 Pazar

BİGBANG



    Bugün en sevdiğim grup olan BİGBANG tanıtımı yapmak istiyorum. Eksikliklerim, yanlışlıklarım olabilir; ama ben onları dinlerken, izlerken çok fazla keyif alıyorum. En sevdiğim şarkıları

    Efemin ilk önce liderimizden bahsedelim.Kang Ji Yong nam-ı diğer G-Dragon olur kendileri. Yetenekli mi yetenekli, neşeli, etrafa pozitif enerji saçan, havalı, karizmatik, işinde çok disiplinli ve mükemmeliyetçi birisi. Ben tüm özelliklerini çok seviyorum. Sadece dövme işine gıcık oluyorum. O da insanların kendilerini neden o kadar acıya maruz bıraktıklarını anlamadığımdan. Yoksa kendi tercihidir susuyoruz efenim.

   
   GD’ nin sürekli değişen saclarına da bayılıyorum. Her saç rengi ayrı yakışıyor adama (pembe ortadan ikiye ayırdığı saçlarını bile beğendim). Ve gülüşü, gülüşünü çok seviyorum ben.Üzgün olmasın hep gülsün o. GD’ nin etrafa gülücük saçan hallerini izlerken keyif alıyorum. Ama öyle farklı duygular yok içimde, sanki benim çok haylaz olan çocuğummuş gibi. Hani yaramazlık yaparda sonra bakar size masum masum ama bir o kadar gururla ben yaptım diyen şımarık (iyi manada) çocuklar gibi. Neyse GD anlat anlat bitmez.
   Son olarak kendisi 2. Solo albümünü çıkardı geçtiğimiz günlerde. Şarkıları birbirinden güzel hüzünde var eğlencede. Şarkı sözlerinin çoğunu kendisi yazmış. Zaten grubun ve kendi şarkılarının sözlerinde hep parmağı var. Çok güzel yazıyor.







    İkinci olarak grubun en büyüğü ve yakışıklısından bahsedelim. Choi Seung Hyun bilinen adıyla T.O.P yani. Kendisi rap ve beat box yapmada çok iyi. Oldukça inatçı bir o kadarda yetenekli. BigBang şarkılarında söylediği rap kısımları kendisi yazıyor. Ayrıca rol yapmada başarılı. Malum kore de tek şarkı söylemek olmaz her şeyden biraz otlanman lazım. T.O.P şu ana kadar dört film ve iki dizide rol aldı sanırsam.
    Hatta oynadığı bir rolden dolayı ödül aldı beyaz saç rengiyle (karizma adam nasıl   ilgi odağı olacağını biliyor).Şimdilerde de yeni filmi için çekimde. Bence T.O.P kore içinde alışılmadık bir sese sahip, bakışları çok etkileyici ve de espri anlayışı :)




    Gelelim Taeyang gerçek ismi ile Dong Young-Bae çok güzel bir sesi, muhteşem gözler ve harika gülümsemeye sahip kendisi. Ve dans yeteneği, grupta en iyi dans eden üye. Taeyang şarkı sözü yazar. Sanırım üyelerin hepsi şarkı sözü yazmakta yetenekli. Taeyang mohikan saç sitilini çok sever. Gruptaki herkesin saç sitili sürekli değişse de O’nun hep aynıdır(ya daha uzun ya daha kısa veya saç rengi biraz oynamış ama her daim aynı stil). Gerçi son zamanlarda örgü saç denemesi var ama ben pek beğenmedim. Bir de Monster’daki koç boynuzu saçları ay sormayın.

    Ne olursa olsun Taeyang çok sevdiğim biri.Gülümsemesi yüzünden hiç eksik olmasın diyeceğim, kararlı ve azimli birisi. Konuşma tarzını çok seviyorum. Büyüleyici bir sesi olduğu için şarkısöylerken ve konuşurken kulağınızı hiç rahatsız etmez, hep konuşun istersiniz.




    Grubun gülümseyen meleği Kang Dae Sung, sahne ismiyle Daesung. Dedim ya grubun gülümseyen meleği her durumda gülümser, kendisi için iyi hissetmese de diğerleri için. Daesung boğuk bir sese sahip bu da şarkılarda Onun söylediği yerlere ayrı bir hava katıyor.

    Sesi her geçen gün gelişmekte bunu Fantastic Baby de fazlasıyla gördük. Yine çok yetenekli olan grup üyesi bir dizi ve Cat’s adlı müzikalde oynadı ve trot şarkıları söylemede çok başarılı. Sadece grupla birlikte değil birde solo şarkıları var. Zaten tüm üyeler bağımsız solo albümlerde çıkartıyor. Daesung bence olumsuzluklardan en çok etkilenen üye ya da bunu belli eden üye.Kötü bir şey olunca çok fazla suçluluk duygusu duyuyor. Ama onunda büyüleyici bir sesi var sahnede muhteşem gözüküyor.


 

    Vee makneamiz Lee Seung Hyun, bilinen ismiyle Seung Rİ. Bence Seung Rİduygularını dolu dolu yaşayan, yerinde duramayan, konuşmada üstün yetenekli, hırslı ve her daim öğrenmeye açık birisi. Çok enerjik realty show tarzındaki programlarda beni gülmekten öldüren kişi. Oldukça da geveze. Ve küçük yaşta büyük işler yapan kişileri her zaman çok beğenmişimdir zaten. V.I de böyle daha 19 yaşındayken solosu vardı adamın. V.I maknea tanımına en uygun kişi bence. Hani evin küçüğü her şeyi yapar ama kızamazsınız ona hep bi sevimliliği vardır. V.I grupta sınır tanımayan kişi.Üyeler nasıl oluyor anlamıyorum ama bir süre sonra hep ondan bahsetmeye başlıyorlar. O da ilgi odağı olmaktan çok memnun tabi. Bunun yanında gerçekten çok çalışkan ve ağabeylerini örnek alır. GD’den çok etkilendiğini düşünüyorum. En çok benzemek istediği kişi O. Ve GD’yi çok seviyor bence (GD de onu çocuğu gibi görüyodur herhalde). Bu çocuğumuzda bir film ve müzikalde oynadı.


    Dediğim gibi hepsi birbirinden yetenekli beş kişi ve hepsi birbirinden değerli şimdilik aklıma gelen bunlar. Dinlerken hiç bıkmadığım grup.Eve gidip gelirken yolu kısaltan, kulaklarımın pasını gideren kişilerdir kendileri. Müzik evrenseldir ön yargılarınızı kenara koyup dinleyin derim pişman olmayacaksınız. Kapanış..

NOT: Fotoğraflara gereken özen gösterilmemiştir.

Uzaklar 1 (MARAKEŞ)

(Kırmızı Şehir - Morocco)

   Fas deyince ilk akla gelen şehir olan, Marakeş oldukça ilginç bir şehir.Afrikanın ve hatta Dünya'nın en faal şehirlerinden.
   Adımınızı ilk attığınız yer tam bir keşmekeş meydanı olan Cema Ül Fena meydanı.Burası sanki daha bügüne gelememiş de 50-60 yıl öncesinde takılı kallış bir meydan. İnsanların kıyafetleri, eski görüntülü dükkanlar, meydan satıcıları ile telaş içindeki alan, akrobatlar, hikâye anlatıcıları, dansçılar ve müzisyenler ile dolu.Sokakları ise yiyecek satıcaları ile kocaman bir açıkhava restoranı görünümünde.
   Halkı berberiler oluşturuyor ve cellabe denen uzun elbiselerden giyiniyorlar.Bunların siyah olanının pek ürkütücü göründüğü söylentiler arasında ve yanınıza gelip haşhaş ya da kına saatmak isteyebilirler :) (Ayna'da görmüştüm adam yere çökmüş Saim Abi'ye elinde bir bardakla kına uzatıyordu ki zabıtamsı bi şey gelince kınayı koyup kaçmıştı) Sakın korkmayın dilencilik ya da sarkıntılık etmezler(araştırdım huy edinmemişler bu tarz olumsuz davranışları)
   Dar sokaklarda özellikle akşam üstü güneş ışıkları evlerin üzerine düştüğünde ortama muhteşem bir kızıllık hakim oluyor. Bunun nedeni binalarda kullanılan kızıl toprak. Evlerden sokaklara yansıyan ışıkla her yerde kızıl bir görüntü oluşuyor.Evlerin enteresan mimariside bu güzel kızıllığa ayrı bir hava katıyor.Bu nedenle şehrimizin bir adı da kızıl şehir.
  
   Özellikle surlarla cevrili olan eski şehir merkezinin her bir noktasi görülmeye değer. Kapali carşi, misir carşisi karişimi olan harika dar sokaklar kurulu.
(Fakat deve derisi sebebiyle pazarlari pis kokarmış.)
   Bu sehirde dikkat edilmesi gereken en önemli nokta ise hiç bir fiyatin gerçek olmadiği.(Bizim perşembe pazarı.)Bu çok pahali denen ürünler dahi en az yari fiyatına inebilme kapasitesine sahip.(dolandırıcılar)

   Cema Ül Fena meydanında 67 metrelik minaresi ile 800 yıldır meydanı seyreden Kutubiye Cami (şehrin  simgesi) ilk merak ettiklerim arasında.Bir başka yerde Bahia Sarayı. Gerçi Fransızların saraydaki değerli eşyaları kaçırdığı söyleniyor.(ne menem bir şey bu millet)

   Cema Ül Fena  meydanından sonra görülecek yerler arasında Majorelle Bahçesi ve Menara Bahçeleri sayılıyor.Majorelle Bahçesi başlangıçta bir Fransız ressam tarafından satınalınıp güzel bir bahçe haline getirilmiş. Ressamın ölümünden sonra ünlü modacı Yves Saint Laurent, zaten halka açılmış olan bahçeyi 1980 yılında satın alarak yeniden düzenlemiş ve bugünkü haline getirmiş.
NOT1:Ama yide de ben buralarda yaşayamam :) gezip görsem yeter benim gönlüm başka yerde :D
NOT2:Daha önce gidip görmedim belgesel, makale ve azıcıkın kulak duygusu bilgi ile yazılmıştır :)
Kutubiye Cami:
  
 

 Bahia Sarayı:
 Ünlü Majorelle Bahçesi:
  

Uzaklar

   Beni tanıyanlar bilir yıllardır  öğrenciyim, yıllardır kitap okuyrum, yıllardır ders çalışıyorum, yıllardır ingilizce öğreniyorum yıllardır yılardır yıllardır......ve yıllardır uzaklar hayranlığım var.Canım annem "sana evden uzak olsunda neresi olursa olsun hep gidesin var yavrum" der :)

   Evet ama anne keşif böyle bir şey ben ne yapabilirim.

   Okursun, araştırırsın, için ısınır seversin, mantıklı gelir(iş-eğitim vs için) ve gitmek istersin.
AAA ne tesadüf ki uzaktır.Tatil planım uzakta, eğitim planım uzakta, kitaplarını okuduğum yazar uzakta, sevdiğim şehir uzakta.......

   Bir aralar Atatürk Havaalanı uğrak yerimiz olmuştu :) Yakında olunca arkadaşla gidip bilet fiyatlarını, kaç aktarma yapmak gerektiğini, hangi hava şirketlerinii değerlendirirsek ucuz, rahat ve güvenli olacağını vs vs hep soruyorduk :D hiç birşey sormazsakda o havayı soluyup dış hatlarda uzaklara gelenleri selamlıyor ya da uzaklara gidenleri uğurluyorduk.

   Sadede geleyim :D ilgimi çeken uzakları dilim döndüğünce, kalemim yettiğince tanıtayım.Efendim amaç halka hizmet :) Sonra duymadık, bilmedik, aaa haberimiz yoktu demeyin.

NOT:Bu bir yazı dizisidir.Gittiği yere kadar devam edilecektir


 

(c)2009 biraz biraz. Based in Wordpress by wpthemesfree Created by Templates for Blogger