Pages

28 Kasım 2012 Çarşamba

''O '' Şehir

Bilirim sevmezsin sen Ankara' yı. Haklısında bende çok sevmezdim, hep şikayet eder dururdum. Ankara'nın soğuktur havası herkesi kabul etmez içine. Sadece havası değil insanı da soğuktur. Bende soğuk, donuk birisi olduğumdan alıştım gittim herhalde. Orada ikamet etmek zorunda kaldığında hem senin ruh halin hem de Ankara' nın ruh-i seniyesi sevmeni(olumlu düşünmeni) engelledi sanırsam. Tabi bunda daha mutlu olunan yerden mecburiyete göç etmenin verdiği sıkıntıda olabilir. Ha Ankara'da sosyal yaşam yok diyorsan; aktiviteler olmaz değil kendince vardır ama bekleme İstanbul kadar. Bürokrat şehri ne beklersin ki; sabah siyaset akşam siyaset ( ne desek de halkı uyutsak diye düşünür dururlar). 
Velhasılı kelam müzik yapan gençler gördüm Ankara caddelerinde sen düştün aklıma paylaşmak istedim.... 



Santur diye müzik aleti varmış (cehaletime verin ey dostlar araştırmacı ruhum bunu es geçmiş) sesini çok beğendim çok hoşuma gitti.



Defter Yapıyorum :)


Evet evet gerçekten defter yapmaya başladım. Yani bir ay falan oldu zihni hazırlığı sayarsak daha fazla ;) henüz veri topluyorum, malzemeleri temin ediyorum başlangıç aşamasındayım. Tabiri caizse emekliyorum öylemi olsa böyle mi olsa, diksem mi söksem mi bana yepyeni eğlenceli bir etkinlik çıktı. 

Tamam biliyorum böyle defterler satılıyor ama ben içine kendimi de koyayım diye emek verme yöntemini seçtim. Para vermekten zor ama zevkli :p (Seyyah ve ablamdan malzeme aşamasında yardım istiyorum buradan duyurulur)

Çok çok şirinler, tatlışlar, hoşlar, ciciler .... Velhasılı kalbimi çalmayı başardılar. Bu arada günlük tutanlar, anne olacaklar, yeni anne olanlar, evlenecekler, nişanlılar, yıllardır evli olanlar, sevgilisi olanlar, dostunu sevindirecekler, anneanne-babaanne-dede olacaklar, öğrenciler, öğretmenler ……… hiçbir katagoriye girmeyip  yapmak isteyenlere örnek aldığım çalışmaları göstereyim.







Almak isteyenler buraya, çeşitli çalışmaları görmek isteyenler buraya bakabilir. :) :) :) :) ;)

hoş bir çalışma örneği;



Müslüman Depresyona Girer Mi?


Toplumda, mümin birinin depresyona girmeyeceği, girerse bunun imânî bir eksikliğe delalet ettiği yönde bir kanaat mevcut, görebildiğim kadarıyla.

Bana da sıkça sorulan bu soruya cevabım şu oluyor: Niye girmesin ki, müminin depresyona girme hakkı yok mu?

Sanırım, Müslümanlara depresyonu yakıştırmayanları bu düşünceye iten nedenlerden biri, depresyonu tümüyle psikolojik kaynaklı bir rahatsızlık olarak zannetmek.

Bir defa, depresyonun o kadar çok çeşidi var ki. Mesela, "İki uçlu duygulanım bozukluğu," denilen rahatsızlığın bir parçası olan depresyonu ele alalım. Bu rahatsızlık biyolojiktir, yani beyindeki kimyasal bozulma nedeniyle oluştuğu kesinkes kanıtlanmıştır ve kişinin iradesi dışında seyreder. Kişinin ne kadar imanı yüksek olsa da, beyindeki kimyasal bozukluktan dolayı mani ve depresyon nöbetleri dediğimiz hastalık dönemlerini yaşaması mukadderdir.

Ya da tekrarlayıcı depresyonları düşünelim. Biyolojik altyapısı müsait öyle insanlar var ki, mesela sonbaharda ya da ilkbaharda ya da belli aylarda saat kurmuşçasına bir sabah derin bir depresyonla uyanabilirler. Böylesi bir depresyona girmek kişinin iradesinde değildir, biyolojik temeli ağır basar.

Ya da bazı kadınlar adet görmeden bir hafta kadar önce biyolojik nedenlerle, kendi iradelerine bağlı olmadan, adet gününe kadar ağlamaklı olurlar, kendilerini değersiz hissederler, reddedilmeye aşırı hassasiyet gösterirler, hayat çok ağır gelir. Alın size kişinin iradesi dışında seyreden bir hastalık (adet öncesi depresif ruh hali).

Bazı depresyonlar da kişinin hassas olduğu yaşam olaylarından sonra gelişebilir. Bu tür depresyonlarda bile biyolojik mekanizmalar sürece katılır. Biyolojik faktörlerin işe karışmadığı bir depresyon neredeyse yok gibidir. Bir insanın şeker hastası olduğunda, imânım zayıfmış, demesi kendine haksızlıktır ve yanlış bir yargıdır. Ya da kalp krizi geçirmenin imânî bir mesele olmadığı açıktır. Biyolojik hastalıklar için imân eksikliği yargısı yapılmıyorsa, depresyon ve sair psikiyatrik rahatsızlıklar için yapılması, hem bu hastalıklara hem de bunları yaşayanlara haksızlık.

Depresyonda bir nevi sinir sisteminin strese karşı direnci kırılmıştır. Kuvvetli bir darbeyle insanın kemiğinin çatlaması gibi sinir sisteminin de dayanıklılığı azalır. Bu nedenle depresyonda birçok ağrılar, yoğun halsizlik, hafıza sorunları gibi bedensel belirtiler olur. Psikiyatristlerin ilaç vermesinin nedeni dayanıklılığı artırmaya yöneliktir.

Peki, iman hiç mi devrede olmaz? Olur elbette. Depresyonla ilgili bazı çalışmalar, depresyona rıza göstermemenin depresyonu şiddetlendirdiğini ve kronikleşmesine sebebiyet verdiğini göstermiştir (depression about depression). Kanaatimce, iman tam da burada devreye giriyor.

Mümine yakışmayan depresyona girmek değil, niye depresyona giriyorum diye isyan etmesidir. Ondan beklenen, niye depresyona girdim, hayat zevkini kaybettim, bula bula beni mi buldu, ya da Zamanın Bedii'nin ifadesiyle, "Aman ne yaptım böyle başıma geldi diye Rububiyet-i İlahiye'yi tenkid etmek gibi bir halet"e girmemektir.
Mümin de depresyon yaşar ama onu onurla taşır, dünyanın tüm yüklerini, O'ndan gelen tüm musibetleri, dertleri, tasaları, hüzünleri, acıları onurla taşıdığı gibi. "Hüküm O'nundur," diyerek.

Mümin depresyon ya da başka psikiyatrik rahatsızlıkları; "Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mümin için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır," inancıyla, "Ey musibet! Eğer O'nun izin ve rızasıyla geldin ise merhaba, safa geldin!" cümlesiyle selamlar. Sonra da sebepler dairesinde yapılacakları yapmaya koyulur.

Depresyonun kıymetini bilmek

Risale-i Nur'dan anlayabildiğim kadarıyla, müminden beklenen hiç depresyona girmemek değil; "Hastalar Risalesi"nde denildiği gibi "İnsan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada bir ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir," düşüncesine ulaşmaktır. Depresyon kadar bize hayatın hakikatini öğrenmeye vesile hangi hastalık vardır?

Depresyonda olmak bir açıdan gafletten kurtulmanın vesilesidir; dünya aşkının sönüp yüzümüzü ahirete çevirmektir. Depresyon bir akıl zayıflığı değildir, bir kişilik zayıflığı da değildir. Hislerin "dünyadan" zevk alamamasıdır. İnsanı enerjisiz, yorgun mu yorgun, bitkin mi bitkin bırakmasıyla, depresyon bize adeta der ki: "Senin vücudun ve a'zâ ve cihazatın, senin mülkün değildir." Depresyondayken kendi sınırlılığımızı, acziyetimizi idrak ederiz. Bu öyle derin bir idraktir ki, depresyondan çıktıktan sonra bile bize kendimizi öğretmeye devam eder.

Zamanın Bedii yine ne güzel söyler: "O zevki kaybettiğinden hastalık bahanesiyle ağlama; bilakis hastalıktaki manevî ibadet ve uhrevî sevab cihetini düşün, zevk almaya çalış."

Depresyon kıymetini bilenler için, insanın kendisiyle, dünyayla, başkalarıyla ve ahiretiyle, Mutlak Varlık'la daha derin bir ilişki kurabilmesi için tarihi bir fırsattır.

MUSTAFA  ULUSOY-ZAMAN

27 Kasım 2012 Salı

Ortaya Karışık

    Uzunca bir ara verdik değil mi?  Sınav, sunum, seminer, gez dolaş sonunda yorgun bitap ve hasta düşmeyi haketmenin gururu ile antibiyotik tedavisi başladı J
   Evet bencede daha kışa girmeden hasta olmakta nereden çıktı. İlginçtir yoruldukça yol alıyorum yorulsam hasta olsamda mutlu oluyorum. Bu aralar psikolojim iyi istediğim kitapları okuyorum programda yaptım kendime bu hızla ve şevkle gidersem iyidir.
   Kendi hakkımdaki reklamları bir kanara bırakayım, akşam ahretliğimi arayacağım birbirimizi yeterince ihmal ettik. Ders, sunum….. vs hepsi bahane.
   Bunu face'de gördüm güldüm 3 kez izledim yetmedi 3 kez de annemle izledim :) sizede göstermeden edemedim.


   Ders çalıştım, sınava girdim, yeni muhteremlerle tanıştım, kitap okudum, hoş mekanlar gezdim J sırayla anlatayım, ders çalışma ve sınav  kısmını tabiki atlıyorum.

Yeni şahsı muhteremlere geleyim:

*Necdet İiçel Abi, bir tanıdığım vesilesi ile tanıştım çok çok hoş sohbetlerin bulunduğu (vaazlar var) dini bir site. İçinde her derde deva hem de bedava akla ve kalbe derman konulara değinilmiş tavsiye olunur…….

*Uğur Akkafa, taa üniversite yıllarında bir arkadaşım dinliyordu ben hiç oralı olmazdım ve lakin ders çalışırken ilgimi çekti J akla takılan sorulara hoş cevaplar verilmiş yine akıl ve kalp alışık olmadığımız yollarla feth edilmiş…….


*G DRAGON, J(dua listemin yeni konuğu) seyyah can inanamıyorum bağımlısı oldum bu nedir ya. O tipini bilem sevdim. Ki ben erkek erkek gibi kadın kadın gibi olunca hoş ve makbuldür savunucularındanım. Amma ve lakin bu uşak çok şirin. Her gün dinler oldum dinlediklerim arasına bunu koyunca utanır oldum sonra çok hoş buldum. J Tanıtımını seyyah yapmıştı bende nedir bu bir bakayım dedimdi de devamı geliverdi. Şahsı muhterem hürmetine grubunda bağımlısı oldum. Bu şarkı eski ama bende yepyeni. Yaşı ilerliyor yavrucağın inş bir elinden tutan olurada imaj maker’a dur der. Tamam yine deli dolu olsun ama azıcıkın durulsun J …….


*ONE OK ROCK , ben Japonları çok  daha yakın buluyorum kendime!!! Bilmiyorum bu cümleyi kurmak ne kadar doğru zira Japon yazınca muhtelif arama motorlarının bile nevri dönüyor. İfrat tefrit  insanın karşısına ne menen şeyler çıkıyor. Gruba döneyim adı üstünde rock grubu. Benim geçmişim Linkin Park’a daynır ah gidi gençlik. Ezelden bağırasım vardır böyle gel görelim ben dört elif miktarı uzatmayı bile beceremeyenlerdenim J  Paylatığım video grubu tanıtmak için yeterli ama ben kendilerinden ara ara bahsetmek istiyorum…….


*RADWIMPS, ilk olarak ben bunlara nasıl oldu da eriştim hiç bir fikrim yok.Bu parça eski tarihi tete 2009 dayanıyor :)  Şarkı söyleyen çocuğa baktım kız mı erkek mi-kız mı erkek mi baktım baktım aman Japon adamın tartışmasını zihnimde niye yürütüyorsam diyip molla google’a danıştım J neyse grubun tanıtımını başka bahara bırakayım ya da seyyah yapsın…….


Okuduğum kitaplara değinmeli miyim ya da bu aralar neler okudum azıcıkın olsun anlatmalı mıyım hiç bilemiyorum. Ben aynı anda dokuz kitaba başlayıp sonra dayanamayıp araya bir kitap daha sıkıştırıp on kitapla maratonu bitirenlerdenim J Gönüllü Kulluk Adına Söylev şu an elimde. ‘ Bir kişinin binlercesi karşısındaki cesaretine şaşırıyoruz da, binlercesinin bir kişi karşısındaki korkaklığına neden şaşırmıyoruz? Üstelik savaşmaya bile gerek yokken, bir zorbanın elinden bir şey almaya çalışmak, ona başta bir şey vermemek bu kadar kolayken?’ diye devam eden satırlar ilginizi çekerse bir bakın derim……..

NOT: ( …….) anlamı aslında anlatmak istiyorum ama şu an hiç yeri ve zamanı olmadığı için bahsedemiyorum bir ara uzun uzun değinilecek J

21 Kasım 2012 Çarşamba

Mukadderat...


Derdim sitem ya da bakın bende insanım demek falan değil. Amma ki insan denen şey ne nemen şey ise ben onu olmayı bir türlü başaramıyorum. Atalete mi düştüm, atalet mi bana düştü, yeğis batağı böyle bir hal midir, kalbin gıdası nedir, akılın akledebilmesi vazifesini yerine getirebilmesi için onu nasıl bir ortamda yetiştirip geliştirmek gerekir? …….. Ve asıl önemlisi değerini bilip sahip çıkamadığım DOSTLARIM, ŞEVKİM, KALBİM, HİSLERİM NEREDESİZ? Tamam tek başımıza geldik tek başımıza gideceğiz bunu da göze alabilir olacağız ama BİRLİKTE hareket etmeyecek miyiz?

Tamam dualarda buluşuyoruzdur, anılar, foroğraflar bizi sarıp sarmalıyordur kalbimize fısıldıyordur ‘edebi diyarı bekle sabır otu acıdır lakin sonu selamettir’

Ve hem madem diye başlayan  bir sıra cümlede akla geliyor ve lakin dostlar önemli olan akla düşmesi değilmiş akıla düşüp kalpte pişmesi imiş. Dil bildi de kalbe inmedi. Ben utandım eski dostları arayamadım  eski beni bulamadım bulupta yerine koyamadım diye. Ağladım, konuştum, anlattım, ağladım , sarıldım, bıraktım ve tekrar ağladım bu sefer sustum kimseye bir şey anlatmıyorum. Dostum, annem, babam, ablam, akrabam.. Kimseye burada bir savaş var demiyorum diyemiyorum. Sizide korkutur bu hal diye azar azar uzaklaştım. Ama sizden uzaklaşmak önce kendimi bırakmaktan geçiyormuş.

İçte farklı dışta farklı kalp apayrı bir tiyatro sahnesi. Riya, iki yüzlülük, atalet, yeis, arayış, umut, insanlık hali adını ne koyarsanız.

Bir yandan seminere hazırlanıyorum bir yandan sızlayan burnumu çekiyorum bir yandan yazıyorum diğer yandan beautiful hangover adlı şarkıyı dinliyorum. Tamam onların sersemliğinin nedeni belli de razılar akledememişler adına da güzel demişler. Ben ise beni saran sersemliğin nedenini bilemedim Eğer bu sersemliğin sonu SANA çıkacaksa bende razıyım.Acısına da tatlısına da razıyım.Güzelliğini bilemeyen benimdir.

Özledim çok özledim çok çok çok özledim. Özleye özleye özlemeyi öğrendim. Özlerken gözlerim yaşardı ve aklıma ilk SEN geldin teşekkürler.

أَلَيْسَ اللَّهُ بِكَافٍ

Allah kuluna kâfi değil mi? (ZÜMER;36)

Madem ilaç, derman, şifa belli ve HAK hak etmeden yazmıyor…….

"Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur

 Bir dem gelir şâdân olur, bir dem gelir giryan olur

 Bir dem sanırsın kış gibi, Zemahşer-î olmuş gibi

 Bir dem bişâretten doğar, hoş bağ ile bostan olur..."

(YUNUS)


Not: aman sakın ha korkmayın dua edin bende bu hal hep olur ses etmezdim dostu utançtan arayamayınca utana utana ağlaya ağlaya yazdım.

19 Kasım 2012 Pazartesi

La-Sonsuzluk Hecesi

Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:

Bir: Kelimeler,
İki: Aşk,
Üç: Annelik duygusu.
Kelimeleri Adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva'ya kaldı.
Ama aşk çok ağırdı.
İkisinin de aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü.Yarısını Adem sırtlandı, aşkın yarısı Havva'ya kaldı.
Öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, Adem'in dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. Nutku tutuldu. Üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. Sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamete değin unuttu.
Aşk? Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. Kabına sığmamıştı. Bir yarısı yollarda kayboldu. Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.O gün bugün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu.
Annelik duygusu?



Havva'nın cennet duygusu.

Gönül evinde, kadın bedeninde, tastamam duruyordu.
NAZAN BEKİROĞLU - La-Sonsuzluk Hecesi

17 Kasım 2012 Cumartesi

gideceğim- gidiyorum- gittim

   Bu aralar sitemlerde biraz biraz blogu yazarlarına karşı. Onunla ilgilenmiyorlar; ilgilenemiyorlar. Biraz geçim derdi biraz da o sınav bu sınav gezmekle meşguller. Bende nasıl geçiyor günler farkında bile değilim. Yollardayım iki haftadır. Dün güzel bir yolculuk geçirdim. Bindiğim araç her zamankinin aksine gayet konforluydu yolcuları düşünerek ayarlamışlar minibüsün içini, teşekkür ediyorum(iki senedir zorunlu tercih ettiğim firmada bir ilk yaşadım yolun nasıl bittiğinin farkına bile varmadım).Yarın yolculuk serüveni yeniden başlıyor arada sınava gireceğim artık. Sınav vesilesiyle canım higgs bozonu'nun yanına gideceğim. Yeni mekanını da görmüş olacağım    böylece. Eh bana oraları gezdirir herhalde. Higgs sabah erken saatlerde yanındayım inşallah. Bu misafiri kabul et artık.

4 Kasım 2012 Pazar

Hello Stranger


         Taze taze bitirdiğim filmi hemen sizlerle paylaşmak istedim. film romantik- komedi türünde 2010 tayland yapımı.imdb puanı da gayet yüksek 8,3. kısaca konusu bir kızla bir erkeğin kaderin onları Kore turundayken Seul'da karşılaştırması sonucu başlayan aşk hikayelerini anlattığını söyleyebiliriz.    

    Gelelim benim izlenimlerime son yıllarda G. Kore takındım olduğu için turist gözünden nasıl görünüyor acaba diyerek başladım filme açıkçası. Zaten onlar gezerken kendim gezmiş gibi hissettim( malum gezmeyi-görmeyi çok severim).   

Başroldeki adamın ikinci filmini izleyişim( tuttum ben çocuğu :p).  Adamın şapşal hareketlerine ve saçma sapan esprilerine çok güldüm(bende olurda farklı ülkeleri ziyaret etsem bu adam gibi olurum herhalde). Ayrıca k-dramalarıyla aklını bozmuş olanlara atıfta bulunması çok hoşuma gitti. Kızımıza gelecek olursak öncelikle çok şirindi. Kore dizilerini çok seven, çekildiği mekanlara falan gidiyor( benim favori dizim coffee prince' de uğradı). 

   İki yer daha çok komikti bence( benim olmayan hafızam bile hatırladığına göre :p). Birincisi kızla oğlanın birlikte yemek yediği sahne (ben yiyemezdim heralde oğlanı takdir ettim), ikincisi de bi adaya gittiler orda oğlan pek bi şeker göründü gözüme. Ayrıca oğlanın turla gezerken halleride pek bi komikti. Neyse neyse daha fazla spoiler vermeyeyim izleyip görün, gülün derim. :)


İşte size filmin fragmanı ;


İzlemek isteyenler http://yeppudaa.com/showthread.php?t=28955 linke tıklayıp izleyebilirsiniz. İYİ SEYİRLER :)

3 Kasım 2012 Cumartesi

Wolfgang Amadeus Mozart ve Bu İginç Yorum

  Seyyah senin için paylaştım ;) Benden hızlı konuşuyor demi?

  Ne alaka bilmiyorum ama youtube bana bunu önermiş :) Kibarlık edip bir bakayım dedim. Normal şartlar altında, envai çeşit müzik tarzı arasıdan şahsı muhteremi tercih etmezdim.

   Emeğeni sağlık bi garip ama bence şirin olmuş. Wolfgang Amadeus Mozart hala benim birincil tercihim (nşa'da klasik müzik dinleyicisiyim bi ara kendilerini tanıtabilirim)

   Bu arada marşın ismi gerçekten Türk Marşı. Türklerin Avrupa'da moda olduğu o yıllarda, Mehter ritminden esinlenen Mozart, 11 numaralı La Majör Piyano Sonatı'nın 3. bölümünde "Ronda alla Turca" (Türk Marşı)'nı besteler. Ayrıca Viyana'da Türk elçinin kızı Zaide için adına arya besteler. (kaynak : VİKİPEDİA)


2 Kasım 2012 Cuma

Traditional japanese Food :) Egg



  Youtube beni yine nereye getirdi bir bakın hele.Traditional japanese food :)  YUMURTA

  Bana bunlardan alabilir misiniz? Minik tavvşan, ayıcık, araba, balık ne şirin değil mi?

   Tamam tamam yumurta ile aram pek iyi değil ama şifa niyetine haftada-ayda bir iki kez yiyorum. (annemle iken her gün) Bu kalıplara bayıldım bende istiyorum yumurta yemeyi eğlenceli hale getiriyor ve de akıllıca.

   Kreşler, küçük çocuğu olanlar, yumurtayı sevenler, eğlenmek isteyenler(ben tamamı ile bu katagorideyim:) alabilir. Bir sitede yumurta sevmeyen çocuklar diye sınırlandırmışlar, kınadım. Türkiye'de satılıyor mu ya da sipariş için güvenilir bir adres var mi hiç bilmiyorum.Bilenler benimle iletişime geçebilir.

   Ben bir tane yabancı satış adresi buldum buradan bakabilirsiniz. Lakin verdiğim adresten ben almam :) şaka şaka

   Yapım aşaması iyi seyirler... 

      Kawaii boiled egg rabbit and bear


1 Kasım 2012 Perşembe

Anneciğimin Ellerine Sağlık


Annem benim için hazırlamış :) ellerine sağlık. Ah bi de yumurta yemem konusunda aynı performansı sergilemese...

Sayonara Bokutachi no Youchien


Yapım: 2011 - Japonya
Tür: Aile
Yönetmen: Nobuo Mizuta
Oyuncular: Mana Ashida, Hikari Mitsushima, Hiroyuki Kuroda, Miyu Honda, Ruiki Sato, Ryoka ıhara, Tomoya Hashimoto
Senaryo: Yuji Sakamoto
Konu: Aynı anaokuluna giden beş küçük çocuk. Kaçarak arkadaşlarına hasta ziyareti yapmak ister ve başlarına gelen olaylar hikayeyi oluşturur. Bu yolculukta da başlarına gelmeyen kalmaz. Ama bizimkiler tek bir şey için birbirlerine söz vermişlerdir: "Ne olursa olsun, ağlamamalıyız." (ama hepsi ağlıyor) Bir kez daha Japon abi ve ablalarımı taktir ettim hem samimi hem orjinal hem de çok şirinler.(tamam bazen çok fena şeyler yapıyorlar kabul)Bu arada senaristin elinden sektördekiler su içsin :)

izlemek için link:
http://yeppudaa.com/showthread.php?t=32623&highlight=Sayonara+Bokutachi+no+Youchien
size filmden 5 yaş grubuna ait birkaç diyalog:

**
-birine mi sorsak

-hayır yabancılarla konuşmamalıyız

-sapık olabilirler

-sapık ne demek

-yaşlı amca demek

-ama orada çok amca var

-başkalarını parmağınla işaret etme çok ayıp

**
-teren bileti alalım

-anaokulu öğrencileri bilet gerekmez ki

-tren görevlisine 'anaokulu öğrencisiyiz' dersek 'aileniz nerede' diye sorar

**
- nereye gideceğiz

-kobuchizawa 1100 yen

-1000 yen ve 100 yen

-yeterince param var mı acaba

-10000 yen

-10000 yen'e ihtiyacımız var mı caba

-yanımızda para olmasından zarar gelmez

**
-hadi koş tren kaçacak

-ama kırmızı ışık yanıyor

-geçmemeliyiz

-koş

-ilk defa kırmızı ışıkta geçeceğim :) (parmak uçlarında korkarak)

**
-trene binmeliyiz

-acele et

-hava kararmadan hastaneye yetişmemiz lazım

-ya hava kararınca hastane kapanırsa ne yaparız :)

**
-aşağı ineceğim

-kurallara aykırı

-ama boya kalem düştü

-kurallara aykırı

-ama

-inemezsin kurallara aykırı

-ama bir kere

-kurallara aykırı inemezsin


 

(c)2009 biraz biraz. Based in Wordpress by wpthemesfree Created by Templates for Blogger