Pages

31 Aralık 2012 Pazartesi

PSY


Yeni yıl yeni yıl sizlere kutlu olsun. yeni yıl yeni yıl bizlere kutlu olsun... diye diye çocuklarımla birlikte biz dört gün önceden girdik yeni yıla ve ailelerimize yandaki cici kartlardan hazırladık. 

Şimdi de en sevilenlerle birlikte yeni yıla girmeyi planlıyoruz. ''aramızda olamayan dostlar unutmadık sizi kulaklarınız çın çın çınlasın emi :)... '' Şu gün bu gün benim için çok da önemli değil. Önemli olan dostlarla birlikte olmak. eh bizde fırsatları hiç kaçırmıyoruz. Kop kop yapmaya falan gitmiyoruz tabi ki.. pek de haz ettiğim söylenemez. Kendi çapımda yeterince çılgın olduğum için ( bana her gün bayram zaten şekerler) ekstra bir yerlere gitmeyi düşünmüyorum. Bulunduğum ortamda zaten gidecek mekanda yok. 


Bizde eğlenceyi ayağımıza getirdik. Birlikte olmamız zaten eğlencenin dibine vurarak yaşayacağımız bir gece anlamına geliyor. Eğlence için her şey hazır; sofralar kuruldu, filmler açıldı, müzikler zaten hiç susmuyor, oyun ortamı hazır, sohbet muhabbet gırla... 

Yılbaşı pastamız da hazır kırmızı kırmızı :)

Tabi ki bunlar yılbaşı için değil tatili değerlendirip birlikte unutulmaz ve bir o kadar da  güzel dakikalar yaşamamız için ;)

Herkesin yeni yılı kutlu mutlu olsun çok çok öptüm canlar...



NOT: Başlık şuan bize zorla dinletilen şarkıya ithafen :)

Ayağı Tozlu Feylesof



Sayın okuyucu üzgünüm ama bu da çok uzun bir yazı ve rica ediyorum haddim olmayarak sonuna okuyabilir misin ;)

Bundan birkaç yıl önce ben Moğol kardeşim, ailemizin parçası, şirin insan Soko ile bir bayram sabahı odamda otururken sordum “ne dinliyorsun?” çünkü mırıldandığı şey çok hoşuma gitmişti. Her zamanki gibi o narin sesi ile nazikçe dönüp “Kanadalı şarkıcılar Haiti yararına şarkı yapmışlar onu dinliyorum” demişti. Böylece  herkesin bildiği Wavin Flag şarkısı ile tanışıklığım başladı, amaç da hoşuma gitmişti zaten. O aralar şarkıyı ne kadar dinledin bilmiyorum ve inanın merak edip anlamına bile bakmamıştım, yalap şalap ne anladı isem onunla idare etmiştim. Lakin dinlediğin şeyler ruhuna renk verir ve kulaklar ne dinlerse, söylenene alışan kalbin ayakların emrede oraya git. Gerek yoktu anladığım kadarı ile güzel de söylüyordu zaten :) sözlerine buradan ulaşabilirsiniz

Neden bilmiyorum bugün kurstan dönerken aklıma sürekli flag kelimesi düşüyordu, kendimi sadece flag flag derken buldum. Tam o sırada durdurdum ve “ When I get older, I will be stronger” demeye başladım. Neticesi mi yıllar sonrasına ertelenmiş bir merak karnımı doyurup, arkadaşla konuşup dertleştikten sonraki sıkı araştırma. İnşallah ayakların kaymaz, azmin-kararın-şevkin hep tazecik kalır.

Fazla söze hacet yok buyurun araştırmanın neticesi;

K'naan'a kulak vermeli! Neden mi?

Somalili Müslüman şarkıcı K'naan, dünyanın acısını ve heyecanını müziğiyle dile getirirken sahiciliğini hiç kaybetmiyor.
 


“Ne zaman Afrika’da çekilen bir yardım programı izlesek, ekrana en çok yansıyanlar çocuklar olur. Kamera kesinlikle bir şekilde o çocukların ayağına doğru kayar ve o çocukların ayakları hep çıplak ve tozludur. Kameramanın anlatmak istediği kendi önyargıları sonucu ulaştığı bazı çıkarımlar olabilir, ama benim gördüğüm o ayağı tozlu çocuk bir dilenci değil, ya da haysiyetsiz bir zavallı. O, ayağı tozlu bir filozof. O, kameramanın hayal edebileceğinden çok daha fazlasını anlatıyor, hem de hiçbir şeye sahip olmadan.” Keinan Abdi Warsame, sahne adıyla K’naan, böyle anlatıyor ilk albümüne adını veren “Ayağı Tozlu Feylesof” ifadesini.

K’naan, (Somali dilinde “seyyah” anlamına gelmekte), 1978’de Somali’nin Mogadishu kentinde, entelektüel ama fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Dedesi ünlü bir şair, halası ise ünlü bir sanatçıdır. Warsame ailesinin yaşadığı maddi sıkıntılar K’naan’ın babasını daha iyi bir hayat için göç etmeye zorlar ve K’naan daha 3 yaşındayken, babası, New York’ta taksi şöförlüğü yapmak üzere ailesinden ayrılır. Çocukluğunu Mogadishu’da babasından ayrı bir şekilde geçiren K’naan, bir gün babasının gönderdiği kolilerin içinden çıkan Amerikan hip hop albümleri sayesinde rap’le tanışacak ve tek kelimesini anlamadan saatlerce dinlediği bu albümler onu bir rap tutkunu yapacaktır.

1991’de başlayan iç savaşı yakından yaşayan K’naan, etrafta bombalar patlayıp silahlar ateşlenirken, arkadaşları kaza kurşunlarıyla hayatlarını kaybederken, ailesi ile birlikte hayatta kalmayı başarır ve yıllarca uğraşıp alamadıkları vize sonunda Kanada tarafından verilir; K’naan, annesi ve iki kardeşi beraberce Kanada’ya göç eder. İngilizce’yi burada öğrenen ve ‘rap’le daha yakından ilgilenmeye başlayan K’naan çeşitli organizasyonlarda sahne alarak başarıya giden yolu adımlamaya başlar.

K’naan’ın sahne aldığı ilk ciddi organizasyon Birleşmiş Milletler’in göçmenler yararına düzenlediği bir etkinlik olur. K’naan bu organizasyonda Birleşmiş Milletler’in Somali’ye yardım konusundaki başarısızlığını eleştiren bir “spoken word” performansı sergiler. Seyirciler arasında yer alan dünyaca ünlü Senegalli şarkıcı Youssou N'Dour, K’naan’ın performansından çok etkilenir ve 2001’de çıkaracağı “Building Bridges” adlı albümde işbirliği yapmayı teklif eder. Bu proje K’naan’ın yeni organizasyonlarda sahne almasına, yeni prodüktör ve sanatçılarla tanışmasına çok yardımcı olacaktır. Birkaç demo çalışmasından sonra K’naan 2005’te ilk albümü “The Dusty Foot Philosopher” (Ayağı Tozlu Feylesof)’u piyasaya sürer. Eleştirmenler tarafından övgü yağmuruna tutulan bu albümle K’naan, 2006’da Juno Ödüllerinde “Yılın Rap Albümü” ödülünü alırken, 2007’de BBC Radio 3’ten de “En İyi Çıkış Yapan Sanatçı” ödülünü almaya hak kazanır.

Albümdeki şarkılar 2000’li yıllarda pek eşine rastlayamayacağımız kadar organik ve yereldir. Somali kültürüne ait yerel çalgıları ve ana dilini bolca kullandığı albümde “Wash it down” adlı şarkısı hiçbir enstrüman kullanılmadan, yalnızca su sesi ile oluşturulan ritimle kaydedilmiştir. Albümden ilk single olarak çıkan ve eleştirel bir şarkı olan “Soobax”, EA Sports tarafından FIFA 2006’nın ‘soundtrack’ine seçilir. “Hoobale” ve “Until the Lions Learn to Speak” Somali’nin yerel şiirlerinden örnekler barındırırken, “What’s Hardcore?” adlı şarkı günümüzün sert ve gangster geçinen gençliğiyle Somali sokaklarında silahların gölgesi altında büyüyen çocukları karşılaştırır ve sorar: “Hangisi gerçekten sert?” “I was Stabbed by Satan”, hüzünlü bir hikâyeyi bir çocuk neşesiyle anlatırken, yine yerel enstrümanlar ve ritmlerle süslenen “In the Beginning” ise herkes için bir özgürlük çağrısıdır.

“Somalia” adlı şarkısında hiç kopamadığı Somali’deki hayatından bahseden K’naan’ın albümden çıkardığı ilk single “ABC’s” Madden NFL ‘09 oyununun ‘soundtrack’inde yer alır. Albümün şüphesiz en başarılı şarkılarından biri olan “Wavin’ Flag”in remixi Güney Afrika 2010 FIFA Dünya Kupasının resmî marşı seçilir.

“Seni düşerken görmesine izin verme; hep gülümse, yaraların kanıyor olsa bile.” (Smile)

Şarkılarında vatanı Somali’de yaşanan sıkıntılardan ve dünya meselelerinden sıkça bahseden K’naan’a göre ‘rap’, dünya üzerinde yaşanılanları anlatmak için çok etkili bir silah. K’naan; “Anlamlı müzik yapmaya çalışıyorum; bu, günümüz için çok acil bir şekilde gerekli” diyor. Çok politik olduğunu iddia edenlere itiraz eden K’naan sözlerine şöyle devam ediyor; “Dünyada olanları anlatıyorum, eğer bunları politik şeyler olarak görüyorlarsa asıl çok politik olanlar onlar.”

Günümüz ‘rapçi’lerinin takındığı gangster kültüründen ve klişelerinden tamamen uzak duran K’naan, bir röportajda sorulması üzerine hayatında hiç alkolün tadına bakmadığını hatta sigara dahi kullanmadığını söylerken başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “Arkadaşların evinde toplanmıştık, herkes ot içtiğinden evde adeta göz gözü görmüyordu. Arkadaşlarımdan biri benim içmediğimi görünce bana bir sigara uzattı, kullanmadığımı söylediğimde büyük bir şaşkınlıkla şunları söyledi: ‘Ama nasıl olur adamım? Ben senin rapçi olacağını sanıyordum.’”

‘Rap’ müziği ile uyuşturucu, alkol gibi kötü alışkanlıkların birlikte görülmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getiren K’naan,
 “Alkol, esrar ya da uyuşturucunun insana bahşedilen doğallığı, saflığı zehirlediğini düşünüyorum. O doğallığı bir kez zehirlediğin zaman artık aynı doğallığa asla geri dönemezsin.” diyor.

Bir röportaj sırasında, “Şarkılarında Müslüman kimliğinden neden çok fazla söz etmiyorsun?” diye sorulması üzerine şunları söylüyor K’naan:
 Müslüman olmak, uyguladığın bir şeydir, konuştuğun değil. ‘Onun hakkında konuşmam’ demek istemiyorum ama konuşmaktan çok uygulamaktır asıl olan. Ben öyle bir Müslüman olmaya çalışıyorum, asıl olması gereken şekilde. Elimde bir afiş tutup ‘bana bak, ben Müslümanım’ şeklinde değil, bunun yerine bir Müslümanın yapması gereken şeyleri yapmaya çalışıyorum. Güzel olanı yaymak, iyi olmaya çalışmak, insanları incitmemek, bunlar benim için önemli olan şeyler. ‘Ben Müslümanım’ demek hiçbir şey ifade etmeyebilir, asıl mana ifade eden bir Müslüman gibi yaşıyor olmaktır.

Bir röportaj teklifi almıştım, hayatımı tüm ayrıntılarıyla göstermek istiyorlardı. Gün boyunca beni takip edip, kendi ortamımda beni kameraya almak istediler. Namaz kılarken, İslamî görevlerimi yerine getirirken. Onlara kamera önünde yapmayacağım tek şeyin bu olduğunu söyledim. Çünkü kamera önünde namaz kılamam. Kamera önünde namaz kılıyor ya da hayır işliyorsam o artık namaz ya da hayır değildir.”

Dünyanın dört bir tarafına yayılan iletişim araçları sayesinde yerküre gün geçtikçe küçülüyor ve bunun sonucu olarak kilometrelerce ötelerde olan olaylardan bile anında haberdar oluyoruz, ya da öyle sanıyoruz. Aslında haberdar olduklarımız olayların yalnızca bize bildirilen kısımları. Medya organlarını elinde bulunduran güç dünyanın her köşesine aynı yalanı anlatma şansına sahip. Bu gerçek Somali için de geçerli. Batı medyasınca barbar korsanlar olarak lanse edilmeye çalışan Somalili korsanların aslında çok farklı bir hikâyesi var.

K’naan, geçtiğimiz aylarda, Somali’deki korsanlık ve rehin alma olaylarının had safhaya ulaştığı zamanlarda, tüm dünyanın tepkisini üzerine çekecek bir açıklama yaptı. Rehin alma olaylarını elbette kınıyor olsa da, korsanları ortaya çıkaranın yine Avrupa, Amerika ve Birleşmiş Milletler olduğunu söyleyen K’naan, “hiçbir şey sebepsiz yere başlamaz” diyor:

“Somalilere sorarsanız korsanları asla kötülemeyeceklerdir. Çünkü şu an yaşananların, Batının yaptıklarının bir karşılığı olduğunu düşünüyorlar. Neden mi? Somali’deki hükümet kargaşasından faydalanmaya çalışan bazı Batı şirketleri önce Somali denizlerindeki balıkları uzun bir süre izin almaksızın avladılar, Somalili balıkçılar şikayet edecek merci bulamadıkları için elleri kolları bağlı bir şekilde beklemekten başka bir şey yapamadılar. Daha sonra İsviçreli ve İtalyan bazı atık şirketleri Somali denizlerini tonlarca atık maddeleri bırakmak için mekân seçtiler. 2004’te yaşanan bir tusunamiden sonra sahile vuran bu atıklar, Somali halkında daha önce rastlanmamış bir şekilde fazla sayıda iç kanamalara, cilt yaralarına ve kanserlere yol açtı. Araştırmalar atıkların uranyum, radyoaktif maddeler, kurşun, cadmium, civa ve kimyasal atık içerdiğini ortaya koydu. Bu olaylar sonucu Somali denizini ve halkını koruma amacıyla ortaya çıkan korsanlar, daha sonraları kontrolden çıkıp ticarî gemilere de saldırmaya başladılar. Ama gerçeği söylemek gerekirse, eğer korsanlardan kurtulmak sahillerimizin tecavüze uğramasının devamı ve kanserli bir jenerasyon yetişmesi anlamına geliyorsa hepimiz korsan bayraklarımızı dalgalandırırız.

Dünya ilk önce Somali halkına Batı şirketlerinin illegal uygulamalarının sona ereceği sözünü vermelidir. Bundan sonra korsanlardan operasyonlarına son vermeleri talebinde bulunabilirler. Görüldüğü üzere sizin korsan dedikleriniz aslında Somali’nin sahil güvenliği.”

Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun yaşanılanlara ilgisiz kalmayan K’naan, Gazze’ye insanî yardım götüren gemiye İsrail tarafından yapılan hain saldırıyı da “twitter” ve “facebook” aracılığıyla sert bir dille eleştirdi. Aynı zamanda bu konuda sessiz kalan diğer sanatçı arkadaşlarını da “sanatçı değil, yalnızca bir eğlendirici” olmakla suçladı. İşte K’naan’ın yabancı basından tepki alan açıklamaları: “Eğlendiriciler ve sanatçılar arasında önemli bir fark vardır:
 Sanatçılar dünyanın çektiği acıları hissederken, eğlendiriciler onun etrafında dansederler. Diddy’ler, Gaga’lar ve Black Eyed Peas’ler hiçbir şey söylemeyebilir ama ben, birçok şey kaybedecek bile olsam, sessiz kalamam. Gazze’ye yardım gemisi götüren sivillerin hayatlarını kaybetmesi kalbimi derinden yaraladı. Ve İsrail, suçlusun! Yardım gemilerinde hayatlarını kaybeden cesur insanlar için adalet yerini bulmalı. Evet, Gazze korkunç bir durum içerisinde ve evet, ben insanlığa âşığım.”

ALINTI

“Neden bir köprüyü sadece biri düştükten sonra tamir ederler,/ Neden bu kadar sağırlaşıyorsun, çağıran kendi öz kardeşinken,/ Neden terörle savaşmaya gidiyorlar, kendi savaşları dünyayı terörize ederken…” (Hoobale)

ve o çok sevdiğim şarkı birçok versiyonu var ama ben bunu tercih ettim iyi seyirler;



Kardeşin yeni çalışmalarını oradan şuradan buradan bulabilirsiniz ben daha da uzatmayalım diye kısa kestim ;) Lakin ben yeni kliplerini pek beğenmediğimi belirtmek isterim :(



30 Aralık 2012 Pazar

Yaşamdan Dersler


Birinci Ders:

Size Hizmet Edenleri Hep Hatırlayın...

10 yaşında bir çocuk pastahaneye girdi. Garson kız hemen koştu... Çocuk sordu:

"Çikolatalı pasta kaç para ?"

"50 Cent."

Çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:

"Peki, Dondurma Ne Kadar ?"

"35 Cent." dedi garson kız, sabırsızlıkla. Dükkanda yığınla müşteri vardı ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit geçirebilirdi ki...
      Çocuk parasını bir daha saydı ve "Bir dondurma alabilir miyim, lütfen ?" dedi.

Kız dondurmayı getirdi. Fişi tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu.
   Çocuk dondurmasını bitirdi. Fişi kasaya ödedi.

Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri doldu, birden. Masayı sanki akan gözyaşları temizleyecekti. Boş dondurma tabağının yanında çocuğun bıraktığı 15 Cent'lik bahşiş duruyordu..



İkinci Ders :

Önemli Olan Vermektir..

Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek yasam şansı, beş yasındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu. Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra derin bir nefes aldı ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı" dedi.
      Kan nakli yapılırken, ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu. Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı, ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...
  
Gülümsemesi de yok oldu. Titreyen bir sesle doktora sordu :
   "Hemen mi öleceğim ?"
 Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasına vücudundaki bütün kani verip, öleceğini düşünmüştü....


Üçüncü Ders :
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi :

"Her gün okulu temizleyen hademe kadının ilk adı nedir ?"
 Bu her halde bir çeşit saka olmalıydı. Kadını, yerleri silerken, hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki ! Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
   "Tabii, dahil" dedi, Hocamız...
      "İş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve 'Merhaba' demeniz gerekse bile..."

Bu dersi hayatım boyunca unutmadım. Hademenin adini da... Dorothy idi.





Dördüncü Ders :
Yolumuzdaki Engeller...
      Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak diye gözlüyor... Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
      Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde...
   "Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir." diyordu kral.
     Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yasam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."



Beşinci Ders :


     Bir gece vakit gece yarısına doğru Alabama Otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. 
Bardaktan boşanırca yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu.         
    Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60'li yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama'da, yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım.
      Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra, kapım calindi. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda...
     Gecen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıka geldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının baş ucuna zamanında ulaşmayı başardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardım eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardim eden herkesi kutsasın...

En İyi Dileklerimle, Bayan Nat King Cole."

                                                                                                                    <Alıntı>


29 Aralık 2012 Cumartesi

Happy Christmas :)



Yazıya nasıl başlasam bilemedim.Galiba ben yeni yıl kutlamalarının ehemmiyetine hakim değilim :) 2012 yılının nasıl geçtiğinden mi bahsetmeliyim, yoksa 2013 yılından neler istediğime!!! mi dem vurmalıyım son bir aydır kararsızım :) :) :) Malumunuz ki hayatımda evveli olmayan bir olay.

Bir aydır doğru okudunuz bir aydır dersten-okuldan-ondan-bundan-hayatın rutininden arta kalan zamanlarda düşündüm. Blog yeni yıl yazımız nasıl olsun işin içinden çıkamadım. Her gün bakıyorum seyyah bugün yazmıştır a-aa yazı yok. Bari ben yazayım dedim. Seyyah umarım gelen taş başını yarmamış, gözünü çıkartmamıştır. Bitti mi canım ev ev gezmelerin :)    bitti ise bloga gel bekleriz ortam hala sıcak, anne eli değmiş gibi ;)

Öncelikle hristiyan aleminin noelini kutlarım. Bu mübarek günlerini bereketli, huzurlu ve diledikleri şekilde kutlayabilmelerini temenni ediyorum. 

Kapitalist sistem yapacak bir şey yok hem alışveriş hem iş deyip ekonominin çarkını döndürenlerin kesesine bereket diler, sonuçta büyük bir pazar katkımız olmasa olmazdı diyenleri katkılarından dolayı kutlarım.

Bacım benim alakam, fikrim, bilgim yok amma velakin süslemeler çok güzel şu yoğun ve bir o kadar da soğuk günlerde sokaklar rengarenk, vitrinler cıvıl cıvıl olunca yüreğim ısındı diyenleri de renk cümbüşünün ve ışıklandırmaların zevkine kendilerini salıvermelerini şiddetle tavsiye ederim :) zira ben kısmen de olsa bu gruptayım.

Buyurun efendim bunlar da benim beğenilerim :)

Kesinlikle parmak baskısı üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Sen ne güzel, ne orjinal bir çalışmasın. Hayaline bırak, bak bakalım parmaklardan ne çıkacak...



Bu aralar keçe aşkım had safhada. Birkaç top rengarenk keçe alıp annemin değimi ile elime yüzüme bulamak istiyorum.



Aile efradı bilir kırmızı ve beyaz delisiyim ikisi olsun isterse çamurlu olsun yeter ki benim olsun yıkar-temizler-arındırır değerlendiririm :) ama bazı durumlarda kırmızı ve bordo ayırdımını pek de yapabildiğim söylenemez.  Neyse bu çocuğa sıkıştırmak sureti ile sevgi boğulması yaşatabilirim :) seni kerata bal yanaklarını yesinler...Maşallah




Bunlar yemelik mi seyirlik mi? Yemelikse bende istiyorum zira seyretmek zaten iştahı doğru orantılı olarak kabartabiliyor :)






Tamam anladık yemelikmiş :) hatta ve hatta sofra konsepti bilem var. Yine doğal olarak gururla kırmızı ve beyaz aynı karede boy gösteriyor.






Bu son eklentiler bağımlılık eseri, bağımlılığı başlatan sevgili kuzenlerimle ne gibi bir işkence uygulamalıyım bilemiyorum :) ( tabi ki şaka ) 



YG Family yeni yılınızı kutlar....


NOT: Taeyang = Olayla hiçbir alakam yok ben kazancıma bakarım, siz ayakta oyalana durun ben kenarda oturur, yönümü bile size dönmeyerek kesin tavrımı sergilerim :) :) yazık yavrum niye seni dışladılar, kimin kuyruğuna bastın da seni böyle ettiler....


26 Aralık 2012 Çarşamba

Özür Dilerim



Günler geçiyor birbiri ardına. Fark etmeden, neden, niçin, nasıl oldu demeden ve en önemlisi sevgiyi düşünmeden-düşünemeden, gülümsemeyi akledemeden.

Durakta beraber beklediğimiz teyze; özür dilerim lafa tutarsın, hakkımda aklına gelen her şeyi sorarsın, aldığın cevaplar ardında arada kalanları kurcalarsın diye sana gülümsemedim-gülümseyemedim

Otobüste yanıma kim oturdu bilmiyorum gerçekten, kız mı-erkek mi, öğrenci, amca, dayı, teyze… Aklıma hiç mi hiç gelmedin, sana dönüp bakmadım bile. Artık her kim isen özür dilerim.

Kantindeki amca, Ömer Hoca, dersteki subay abi, kütüphanedeki güvenlik abla galiba sizi de ıskaladım özür dilerim.

Hadi ama koş otobüsü kaçırmamalısın yeterince acıktın, yoruldun, sıkıldın, düşündün! ve galiba arkadaşını da kırdın. Senin biraz daha limitin vardır kırabilir, üzebilir, ifadesiz ortalığı seyredebilirsin.

Sağımda oturan güzel kız; bir saat birlikte yolculuk ettik, bir saat ilahi kamera bizi aynı karede görüntüledi bunu ne sen umursadın ne de ben. Aslında ne kadar çok ortak yönümüz vardı demi? Hiç konuşmadan ortaklığı aleni olan ortaklıklar. Aynı cins, aynı üniv, aynı kampüs, aynı durak, aynı otobüs, aynı renk kıyafetler…  ve hepsi aynı saatte. Ne sen bana gülümsedin ne de ben sana. Özür dilerim.

Solumda oturan kıvırcık saçlı, ağır sigara kokulu cici kız, ciciliğine hüküm biçtiğim kız! Saat hiç de erken değildi. Dünyanın birçok yerinde o zaman dilimi akşamüzeri diye adlandırılıyor ve sen hala kahvaltı etmedim dedin. Kan şekerin mi düşmüştü, yoksa tansiyonun mu ya da her ne ise. Neden bu kadar çok titriyorsun? Önceden ben de piercing istiyordum canın acıdı mı, kucağındaki kitaplar çok mu ağır? Sonunda dayanamayıp seslendim evet evet cılız bir sesle seslendim :) ‘ kitaplar ağırsa tutabilirim’ Hiç beklemediğim kocaman bir gülücük ‘teşekkür ederim galiba tutabilirim, sorun değil şimdilik’

Bende teşekkür ederim bugün bana gülümsemeyi kalbimin bir köşesine gömdüğümü hatırlattığın için. Teşekkür ederim, Hak için ayırdığım dakikalarda Hakkın hak dediğini aklıma getirmediğimi hatırlattığın için. Teşekkür ederim sadakanın ne kadar kolay verilebileceğini hatırlattığın için, umursamazlığımı yüzüme vurduğun için....

  

24 Aralık 2012 Pazartesi

Yerdeki Yıldızlar

Selamlar dostlara, arkadaşlara, uzaktakilere, yakındakilere, uzak gibi görünüp her zaman yanımda olanlara Selamlar. uzun aradan sonra BEN GELDİM. Nasılsınız dostlar görüşmeyeli. ben oradan oraya savrulmakla meşgulüm. Aynı yerde farklı mekanlarda. Bu blog işine girişirken düşüncelerimizi belirtelim, eğlenceli uğraş, zaten zamanın çoğu nette geçiyor vb. düşüncelerle daldık. ne var ki bu yıl evde durmama dışarıya açılım gerçekleştirme senemmiş. Duramıyorum kardeş aynı yerde. Eee bir de buna zorunlu iş eklenince gün bitiveriyor farkına bile varmadan. ev ev geziyorum kahvaltıydı, yemekti derken sevmediğiniz yerlerde de hoş vakit geçirebileceğiz ortamlar oluşabiliyormuş onu anladım. :)  

Neyse geçtiğimiz hafta yüzümüzü değiştirdik nasıl buldunuz? Bana soracak olursanız, sevdim bu halini; ayrıca sizlerin daha aktif olabileceği yer haline geldi diye düşünüyorum. 

Çok tatlılar eklemeden duramadım ;)

Tüm bu ayrı kalmışlıkta ben bu yerdeki yıldızlarla meşguldüm en çok. neler mi yaptık.....!!

İlk olarak şapka partimiz.... :) Hepsi birbirinden güzel şapkaların olduğu parti düzenledik. Yedik-içtik-oynadık...

     

Başka bir zaman ise çevreye ne kadar duyarlı olduğumuzu  kanıtladık. Okulumuz etrafındaki çöpleri topladık.

 

Kışa hazırlığı olarak hep birlikte turşu kurduk. Ama ben bu fotoları yükleyene kadar kurduğumuz turşuyu çoktan afiyetle yedik :))



Sorumluluk sahibi öğrenciler olduk ve köpeğimiz için bir kulübe yaptık. Hem de çevreye atılmış olan mavi kapakları toplayarak yaptık bunu. ama ben son halini çekmeyi unutmuşum. çok güzel görünüyor bütün bakınca :))

  
Yerli malı yurdun malı dedik. Evlerimizden getirdiğimiz meyveleri yemeden önce kendimiz meyveler diktik. Çok cici olmuş ama değil mi? Hemen yanındaki fotonun devamını daha sonra yükleyeceğim. halat çekme yarışının seçmelerinde çekilen bir fotoğraf. okulumuzda yarışmalar düzenledik, çocuklar ve biz oldukça eğlenceli bir gün geçirdik ama en önemlisi ne kadar hırs dolu olduğumuzu fark ettik :)) 


 roketler yapıp uzaya gittik. sizlere de el salladık görmediniz mi? :)) Diyelim onu görmediniz; sarı kız boya bolacıya karşı savaştı o oyunu da izlemediniz. Sizde canım ne uzaya gidebiliyorsunuz ne de evinize tiyatro getirtebiliyorsunuz hıh :))   




Neyse neyse son olarak yıldızlarımla önce renkli hamurlar yaptık; sonra da onlara bir güzel şekiller verdik ( laf aramızda baştaki ve ortadaki yapılan kişi benim aynı beni yaptı minişlerim :D, çiçekte bana hediye edildi).  

       

İşte böyle sevgili dostlar daha bir sürü ciciler yaptık ama ben hep fotoğraf çekmeyi unutuyorum. bugünlükte bu kadar olsun. Size elvada anaokulumuzla hoşçakalın diyorum :) her daim gülümsemeniz dileğiyle... çok çok öptüm



22 Aralık 2012 Cumartesi

Happy Weekend


   Selamlar biraz biraz okuyucuları. Malumunuz yarın PAZAR mübarek gün, ailecek kahvaltı yaparak, dostlarla buluşarak, spor yaparak, dershaneye-kursa-etüde giderek ya da yok efendim geçti bizden onlara ne gerek var deyip sırtınızı dönüp 12.00'a kadar uyuyarak değerlendirebileceğiniz kocaman bir gün. (kocaman derken burada 16.30-17.00 arası akşam oluyor ama neyse kış geldi zaten alıştık, karda kışta kıyamette dışarıda çıkılmıyor diyenler idare edersiniz artık) 

   Ben mi? (: ben erkenden kalkıp, okunması gerekenleri okuyup, yazılması gerekenleri yazıp kalan işlerini tamamlayıp yollara koyulması gereken tayfadanım.Yapacak bir şey yok amelelik apayrı bir zevk (dikkat bağımlılık yapıyor benden söylemesi)

   MUTLU-HUZURLU-BEREKETLİ PAZARLAR
 

(c)2009 biraz biraz. Based in Wordpress by wpthemesfree Created by Templates for Blogger