Pages

26 Şubat 2013 Salı

Takıntılı Çocuklar




"Diş macununu ben sıkacaktım!", "Ekmeği orasından kesmeyecektin!", "Terliğimi oraya koymayacaktın!", "Elim boya oldu, şimdi ben ne yapacağım?!", "O yırtık kâğıdı neden attın?" diye geçersiz sebeplerle ağlama krizlerine giren çocuk sayısı, hiç de az değildir. Çocukların yürürken kaldırımdaki çizgiyi takip etmeleri, yolda buldukları taşları toplayıp evde biriktirmeleri, sürekli aynı oyuncaklarla oynamaları, aynı çizgi filmi tekrar tekrar izlemeleri, yeni alınan bir kıyafeti kendisine ait olmadığı için giymek istememeleri, zaman zaman anne babaları da endişelendirir. Acaba bu sabit fikirler ve mânâsız ısrarcılık neyin habercisidir?

Bir çocuğun davranışının anormal olup olmadığını değerlendirebilmek için çocuğun içinde bulunduğu yaş döneminin özeliklerinin iyi bilinmesi gerekir. Takıntı, mantıklı bir sebebi olmayan, zihne dâvetsizce gelen, açıklaması olmayan mânâsız düşüncelerdir. Takıntılı düşünceler, 2 ile 5 yaş çocukları arasında sıklıkla görülür, 5 yaşından sonra yavaş yavaş kaybolur.

Öğrenmenin en hızlı olduğu bu dönemde çocuklar, aynı şeyleri tekrar etmeyi fazlaca önemserler. Öğrendikleri davranışları ilmî bir gerçekmiş gibi titizlikle uygulamak isterler, başkalarının da rutinleri aynı şekilde uygulaması konusunda ısrar ederler. Yeni geldikleri bu dünyayı organize edebilmek için zihinlerinde oluşturdukları alışkanlıklardan faydalanırlar. Bazı davranışlar konusunda esneklik göstermeye şiddetle tepki gösterirler. Meselâ parka giderken giydiği bir kıyafetini "park kıyafeti" olarak benimseyip başka yere giyilmeyeceği konusunda annesiyle inatlaşabilir veya kendine ait eşyalarını kreşte bırakmak istemez ve her gün yanında götürüp getirebilir.

Genellikle anne-babalar, çocukların küçükken daha derli toplu ve titiz; büyüyünce ise dağınık olduklarından yakınırlar. Kıyafetlerin değiştirildikten sonra mutlaka yerlerine kaldırılması, başlangıçta takıntılı denecek bir titizlikle yapılırken, çocuk büyüdükçe bunun kesinlikle uygulanması gereken bir iş olduğu fikrinden uzaklaşır. Eşyalarının dağınıklığının kendisine zarar vermediğini keşfeder. Bu durum aslında çocuğun takıntılarından kurtulduğunun bir göstergesi olarak da değerlendirilebilir.

Ebeveyn tutumları ve hayat alışkanlıkları, çocuklardaki takıntıları pekiştirebilir; mükemmelci ve kontrolcü âilelerin çocuklarında genellikle daha güçlü takıntılar vardır. Meselâ titiz bir annenin çocuğu, başka bir mekânda tuvalete girmemek konusunda ısrar edip annesini eve geri döndürebilir, "kirlenme korkusu" ile oyun hamuru oynamaktan kaçınabilir. Endişeli bir babanın çocuğu ise, arabalarını farklı bir yere park ettiklerinde çalınacağını düşünebilir.

Yukarıda bahsedilen çocukluk takıntıları, genelde mâsum olmalarına rağmen, âilelerin çocukların takıntılarını önemseyip fazlaca üstünde durmaları, çocukların takıntı gösterdiği alanlarda daha hassas davranmaları, mânâsız takıntıların yerleşmesine, pekişmesine ve çocukların kişilik yapılarının etkilenmesine sebep olabilir. Bu yüzden onların gereksiz rutinleriyle meşgul olmamak, onları görmezden gelmek, rutinin dışındaki davranışlarla onlara örnek olmak, onların davranış kalıplarını kırmalarına yardımcı olmak, yapılacak doğru davranışlardır. Mâsum şekilde başlayan bu takıntıların, ileriki çocukluk döneminde de devam etmesi "obsesif kompulsif bozukluk" (OKB) denen rahatsızlığın ilk temellerinin atılmasına sebep olabilir.

Özellikle "yıkama, sayma, sıralama, simetri, dokunma ve kontrol davranışları" saplantılı düşünceleri bertaraf edebilmek için yapılan mânâsız davranışlardır. Zihin, kendisine ve sevdiklerine gelebilecek tehlikelerden endişe duyarak bu davranışlarla kendisini ve çevresini tehlikelere karşı koruduğuna inanır ve geçici olarak rahatlar. Meselâ OKB'u olan bir kişi, konuşmaya başlamadan önce üç kez yutkunmazsa, karşısındakine zarar gelebileceğini düşünerek üç kez yutkunarak konuşmaya başlar. İşin tuhaf tarafı, kendisi de bu düşünce ve davranış silsilesinin mantıksız olduğunu bilmesine rağmen bunu durduramaz. Mantıklı düşünememe, zihnî bir yetersizliğin sonucu olmadığı gibi, gençlerde ve çocuklarda OKB bilakis ortalama üstü zekâ düzeyi ile daha sık ilişkilendirilir.

Zihindeki mânâsız düşünceler "obsesyon", onlardan kurtulmak için gerçekleştirilen mecburî davranışlar ise "kompalsyon" olarak adlandırılır. İnsanlara yerleşen bâtıl inançlar da "obsesif kumpulsif" bozukluğun topluma yerleşmiş tezâhürleri olarak değerlendirilebilir. Meselâ kötülüklerden korunmak için üç kez tahtaya vurulması, elden ele bıçak verilirse kavga edileceğine inanılması ya da merdiven altından geçmenin uğursuzluk getireceğine dair inançlar gibi topluma ait takıntılı davranışlardır. Etrafta kol gezen, mantıklı açıklaması olmayan bu inançlar, hiç alâkasız davranışlarla kontrol altında tutulmaya çalışılır.

Obsesif insanlar, düşüncelerinin gerçekle ilgisi olmadığını bilmelerine rağmen zihinlerinden bu düşünceleri bir türlü uzaklaştıramazlar. "Kontrolcü bir obsesif", sınavda doğru şıkkı işaretleyip işaretlemediğini defalarca kontrol ederken, artık kontrol işini öylesine abartabilir ki, yeni   soruları okumaya bile vakti kalmayabilir. "Saymacı bir obsesif" ise yürürken adımlarını saymakla meşgul olduğu için etrafında olup bitenlerle ilgilenmez ve sosyal ilişkileri bozulur, kazalara mâruz kalabilir. "Kirlenme" ile ilgili obsesyonları olan birisi, her dokunduğu nesnenin ellerini kirletebileceğini düşünerek saatlerce banyoda ellerini yıkayarak zaman kaybeder, her şeyi bir peçete ile tutarak tuhaf bir görüntü oluşturur.

Böylelerinin günlük hayatı da artık kontrolsüz düşüncelerin ve onlardan kurtulmak için uygulanan mânâsız davranışların esiri hâline gelir. Her yeni takıntılı düşünce ile başlayan zaman, enerji kaybı ve psikolojik yorgunluk, sürekli kısır döngü hâlinde kişiyi yıpratmaya devam eder. Tedavi edilmediği takdirde takıntılı düşüncelerin şekli ve davranışı değişerek devam eder.

Bu yüzden çocukluk takıntılarının hangilerinin önemsenip hangilerin önemsenmeyeceği, önemli bir husustur. Takıntılar, âile tutumlarından birebir etkilendiği gibi, genetik yatkınlık da OKB tanısında çok önemli bir faktördür. Âile özgeçmişinde OKB bulunması, çocuklardaki takıntılı davranışların daha hassasiyetle gözlemlenmesini gerektirmektedir. Takıntılar, günlük hayatı etkilemeye başladığında, mâsumiyetini yitirdiğinde ya da erken çocukluk dönemi sona erdiğinde uzmanlardan destek alınmalıdır.

ŞEBNEM DERGİSİ

19 Şubat 2013 Salı

SHOW TİME(ALL-STAR HOUSTON*2013)



Geçtiğimiz haftasonu da gece uyumayacak bahane bulduk ama ne sıkı bir bahane ;)
NBA All Star Haftasonu vardı. ve ne yapıp edip izledik ekran başında olsa da :( . 
nedir bu NBA All Star diyenlere NBA All-Star Hafta Sonu Amerikan Basketbol Ligi NBA'in her yılın şubat ayında düzenlediği 3 günlük bir organizasyondur. All-Star maçı, çaylaklar maçı,üç sayı yarışması, smaç yarışması gibi çeşitli yarışmalar bu 3 günlük programda yapılır. Bu sene all star Houston' daydı. Tüm programı izediğimi söyleyemem unutmuşum çünkü anca cumartesi aklıma geldi (neyse en azından aklıma geldi hiç gelmeye bilirdi, teşekkürler harika hafızam). Halbuki Yıldızlar karmama Usain Bolt bilem katılmış bir de üstüne smaçda yaparmış :)


Hem bu sene maç; majestelerinin de doğum gününe denk geldi güzel oldu. Happy birthday Michael Jordan...
Önce cumartesi gecesi açıkçası sadece smaç yarışması ve 3 sayı yarışmasını izledim. Bundan dolayı bunlardan bahsedeceğim.
3 sayı yarışmasını Kyrie Irving yükselen yeni yıldız kazandı. Toplamdaki 30 topdan 23'ünü (üç sayı çizgisinin geriden) baskete çevirdi. Buyrun videosu; 
Smaç yarışmasının kazananı Terence Ross oldu. Bence hak etti de çok zor basketleri çok kolay gibi gösterdi ve şık hareketlerdi, tabi ilk aldığı 50 tam puan hariç. Bu en beğendiğim smacı
Bu da gecedeki tüm smacları 
diğer hareketlerde çok güzeldi . zaten organizasyonun amacı eğlenmek buyrun izleyin dostlar

Bana göre kazanandan çok görseklik ön planda. NBA demek show demek hele ki All Star show'un da show'u diyelim. Harika bir görsellik muhteşem smaçlar (özellikle Griffin), inanılmaz bloklar ( maçın son anlarında Kobe Braynt'ın LeBron James'e yaptığı iki blok). Ha illaki sonuç istiyorsak daha çok doğu'nun batı'yı kovalaması şeklinde geçen oyunda NBA All Star Maçında (sanki devlet sırrı söylüyorum maçın üstünden iki gün geçmiş) Doğu Karması’nı 143-138’lik sonuçla deviren Batı Karması galip geldi. Karşılaşmanın En Değerli Oyuncusu ( MVP) ise Chris Paul oldu.  Alicia Keys'in devre arasında verdiği mini konserde uykusuz kalmanın bonusu oldu.
ve maçtan top 5
son MVP Chris Paul
bu kadar artık yoruldum video izlemekten :D



18 Şubat 2013 Pazartesi

Uzaklar 3 (Tezatların Ülkesi ŞİLİ)


    Haritaya baktığımızda sadece dağlardan oluşuyormuş gibi görünen ülke oysa hiç de öyle değilmiş işin aslı.

     Şili  kuzey- güney yönünde güney  amerikadan antartikaya kadar uzanırken batı- doğu yönünde en fazla 24o km uzunluğundadır. Zıtlıkları görmek istiyorsanız bu ülkeye gitmenizi tavsiye ederim . çöl sanki afrikadaki sahra ama norveç’in ünlü kanallarına rastlarsınız. İsviçre’ni n Alplerine de. En kuzeyinde buzulları da görürsünüz yok ortalarına gideyim derseniz buyurun Akdeniz iklimi. Ne güzel değil mi hepsi için farklı ülkelere gitmektense hepsini birlikte görebileceğiniz ortaya karışık.  
horn burnu
       Bana değişik geliyor Şili ne bileyim  öyle çok sık görmeyiz  şurda burada, haberlere bile çok sık konu olmazlar. Tabi önemli maden yataklarına sahip oldukları için maden kazaları olduğunda baş köşeye yerleşiveriyor. Çok fazla tarihi mekanı yoktur görülecek yerler arasında depremler yüzünden eski mekanlar yıkılmış. Şimdiki hükümet binası da tarihi binalardan birisi.bunların dışında görülecek yerler arasında Villarrica Volkanı, Chungara Gölü ,

Chungara gölü

       Paskalya adasındaki Moai heykelleri gizemini korumakla birlikte görülmesi gereken yerlerden biridir. Hani biz hep denizi seyretmek isteriz ya işte bu heykeller tam tersi kıyıya arkaları dönük bir şekildedirler.  Ve heykellerin hemen hepsi , boşluğa meraklı ve endişe dolu gözlerle bakmakta ve sanki meçhul bir şeyi beklemektedir.



Şilililer kendi ülkelerine şairler yurdu derlermiş( bende vikinin yalancısıyım). Haksızda sayılmazlar iki nobel ödüllü yazarları var. Ama ben bu müzisyen bayanı beğendim en çok. Farklı kültürlerin müziklerini dinlemek hoşuma gidiyor ne yapayım :) 


       Bunların dışında eskiden oldukça muhafazakar olan Şili son zamanlarda dünyaya açılmakta. Başkenti Santiago en kalabalık şehir olup; dört-beş şehirde toplanmakta toplam nüfus. Başkent Santiago bu değişimlerden payı fazlasıyla almaktadır. Başkenti karış karış gezerek bir tarafta tarihi mekanlarda devleti, adalet sarayı ve yerlilerin 4 bin yıllık tarihlerini görebileceğiniz muhteşem müze;  diğer tarafta şık caddeleri, lüks restoranları, büyük alışveriş merkezlerini  görebilirsiniz.




denize küsenler :)









14 Şubat 2013 Perşembe

Gif 1 Sevdim :)

Gif nedir bilmezken şu aralar başımıza gelen negatif şeyler ve hastalığımın arasında beni gülümseten şey haline geldi. Aralarından hoşuma giden birkaçını size sunayım istedim,

buyurun eğlenin ;)


Kurt Cobin öldü



Bob Marley öldü


Teoman müziği bıraktı


Demet Akalın, Serdar Ortaç, Sinan Akçıl müziğe devam ediyor 


ayyyy canım benim, pozisyonu bulamamış  :(




hasbinallah bu ne şimdi


angaranın bağları, büklüm büklüm yolları ne zaman yoruldum da galdıramıyom golları


hımm tamam yeter yani  ;)



bazılarımızın bu yazıyı gördükten sonraki ifadesi ;)


alkışımızıda alalım 


aynen gerek yok sıkmaya görüşürük bye bye


4 Şubat 2013 Pazartesi

İdeallerimizin Hangi Noktasındayız?


Bugün bilgisayarı karıştırırken canım dedem dediğim Hekimoğlu İsmail'in yazısını buldum. Ben yazılarını  okumaktan zevk alıyorum. Bence hep ümitvardır, sevecendir, sevgi aşlar ve sanki kulağıma eğilip  "hadi kızım azıcık azim" diye dede sıcaklığında başımı okşayıp fısıldıyormuş gibi gelir (:

Ders veren sıcak bir fısıltı;

İde, fikirdir. İdealler insan beyninin mahsulüdür. Her insanın kendine göre bir ideali vardır.
Bir gencin ideali neyse, o genç odur. Çünkü her çocuk, bir fidandır. Bu fidan akasya da olabilir. Kayısı da olabilir. En çok çiçek açan akasyadır. Meyve vermeyen de bu ağaçtır. İdealsiz genç, akasya gibidir. Çok çiçek açar, ümit verir amma meyve vermez.

Mehmed Akif diyor ki;

Ben böyle durmayacaktım dili bağlı.
İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım.
Gür hisli gür imanlı beyinler coşar ancak.
Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım.
Haykır! Kime lakin? Ellerdi yatanlar, sağa baktım sola baktım...

Mademki ideal fikre bağlıdır; fikirlerimiz de Kur'an'a bağlanırsa çok iyi neticeler alırız.
İdealler, Avrupa'da sanatkârları, devlet adamlarını ve zalimleri gün ışığına çıkarmıştır. İdealler, İslamiyet'te alimleri, arifleri yetiştirmiştir. Fikirler bir nokta gibidir. Nasıl ki bir noktadan sonsuz çizgiler çıkar. Aynı şekilde insan beyninden de sonsuz sayıda fikirler çıkar. Bu fikirlerin hangisi doğrudur? İşte burada kafa karışıklığı başlar.

Düşüncelerimizi ve planlarımızı İslam'ın mihengine vuracağız; İslamiyet'e uygun olan her davranış, iş ve düşünce doğrudur.

Fikirler, bir ata benzer. At da süvariye göre koşar.

İdeal denilen bu kelime, dünyayı şekilden şekle soktu... Halen bu hal devam etmektedir. Şimdi anlaşıldı ki, ideolojilerle gerçeği bulmak mümkün değil. Çünkü İslamiyet gerçeğin ta kendisidir. Dünya, İslam medeniyetini bekliyor.

Devlet planında İslam medeniyetini kuramazsak, fert planında İslam medeniyetine ayna tutabiliriz. Mesela bir Müslüman, ilmi, tekniği bilir bu dallarda başarılı olur, İslam ahlâkına da tâbi olursa, İslam medeniyeti onun şahsında görülür.

Hayatım boyunca en büyük idealim bu olmuştur: İslam medeniyetini şahsımda yaşamaya çalışmak...

"Hesaba çekilmeden evvel, nefsinizi hesaba çekiniz", buyrulmuş.

İnsanın çok büyük idealleri olabilir. Fakat bu büyük ideallerin hiçbirisi saadet-i ebediye'ye ulaşmaktan daha önemli değildir!..

Elbette ki bir Müslüman'ın düşünmesi lazım: İdeallerimi ne kadar gerçekleştirebildim?

Amma insanın ideallerine kavuşması bütünüyle elinde değildir. Çünkü her insanın kurduğu şahsî nizam, küllî nizamın içindedir. Dolayısıyla murad-ı İlahi bilinmediğinden şahsî ideallerimizin de ne kadarının gerçekleşeceği bilinmez. Kader, sevk-i İlahi her türlü ideali aşar, Allah'ın dediği olur.

Dünya meselelerinde insanın eli kısa, aklı yetersiz, gücü az olabiliyor. Bu sebepten insan, dünya işlerine istediği gibi nizam veremez.

Şunu da düşünmek lazım. İdeallerimin gerçekleşmesi mi hakkımda hayırlıydı, gerçekleşmemesi mi?

Mesela benim "iyi ki gerçekleşmedi" dediğim hayallerim vardır.

Babam şöyle dua ederdi: "Allah'ım bana hakkımda hayırlının da hayırlısını ver." Böyle dua etmek lazım.

Bediüzzaman Hazretleri, bu meseleyi şöyle halletmiş: Geçmişi bırak, geri döndüremezsin, geleceği düşünme hükmedemezsin. Bulunduğun ânı İslam'a uydur...

İslamiyet, anbean yaşanır. Bir dakika sonra ne olacağımız belli değil... En büyük ideal, "ben şu anda İslam'a uygun halde miyim, İslam'a uygun bir işle meşgul muyum?"

Saatler, saniye saniye ömrümüzü bitiriyor. Bunun için biz de saniye saniye İslamiyet'i yaşayalım. Öleceğimiz saniyenin Müslüman'ca olmasına çalışmak... En büyük ideal budur... 
 

(c)2009 biraz biraz. Based in Wordpress by wpthemesfree Created by Templates for Blogger