Pages

10 Ocak 2013 Perşembe

Masal Gibi Bir Rüya



         “ Pardon! uyandırdım galiba…”
         “ Önemli değil bugün geldim de 12 saat yolculuk yapınca yoruluyormuş insan. Sen de yeni mi geldin memleketten?”
         “ Evet.”
         “ Ayakta beklemesene burası bizim odamız galiba geç otur bir ranzaya bu arada ben Esila…”

     İlk konuşmalarımdı ailemden ayrı yaptığım, ilk nefesimdi aldığım. Garipti yıllarca beklediğim gündü bugün, verdiğim sözlerimdi, hayallerimdi beklide umutlarım… Peki neydi içimdeki tarifsiz acı? Nerden geldi bu kız keşke beni uyandırmasaydı, unutsaydım İstanbul’da olduğumu, hatta hiç yaşamasaydım otogardaki o ayrılığı. Neden ağladı ki herkes sanki üniversiteye değil de geri dönüşü olmayan bir yola gidiyordum. Sonuçta çoğu insan yaşamıyor mu neden benimki-bizimki bu kadar zor olmuştu? Annem neden ağlamıştı ya ben? Yolunda olmayan şey neydi?

      “ Ben de Selva.” “Aaa evet merhaba Selva dalmışım kusura bakma .“
     “Ailemden ilk defa ayrılıyorum da biraz zor geldi eğer ağlarsam kusura bakma olur mu? Eğer istersen sen de ağlayabilirsin, garipsemem ben zaten çok duygusalım. “

    “ Ağlamak mı yok canım daha neler ben ağlamam ki üniversiteyi kazanmışım, İstanbul’a gelmişim ne ağlamasından bahsediyorsun dur bakalım hayat yeni başlıyor” der dilim ama pek bir buruktur kalbim.

    Kısa süre sonra odamız doldu ama gariptir ki hiç birimiz yabancılık çekmedik. Hepimiz ülkenin farklı şehirlerindendik Konya, Hatay, Burdur, Erzurum, Zonguldak ama sanki birbirimizi tanıyorduk. Sanki birbirimiz için serpiştirilen özel bir muhabbet vardı kalplerimizde güven vardı birde huzur…

    Okullar açılmadan önce gelmiştik İstanbul’a ama İstanbul kimin umurunda. Nerdeydiniz daha önce, siz numune misiniz bu dünyada yoksa bana geçmişimi acılarımı unutmam için mi verilmiştiniz? Nasıl bu kadar alçak gönüllü olabiliyordunuz egoların çarpıştığı bu dünyada? Her şeyinizi paylaşmayı nerden öğrenmiştiniz peki ya kalp kırmamayı, alttan almayı? Her geçen gün biraz daha mı güzelleşir insanlar yoksa bana mı öyle geliyor? Nereden geliyor aklınıza benim yatağımı da toplamak ya da her defasında çay için ben sıcak su getiririm demek ben kendim için bile kalkıp su almıyorken? Ben ne yapacağım şimdi sizin aranızda, nasıl davranacağım? Hele bir de bana seslenirken Esila değil de kardeş demeniz yok mu? İşte o an tüylerim beni ele vermiş diken diken olmuştu.

   “Nasıl yani ben mi sizin mi? “

     Dillendirememiştim ama odadaki sessizlikte içimdeki fırtınanın fark edilmemesi imkansızdı ha bir de dolan gözlerim vardı şaşkınlığımın tanığı.

   Yıllardır içmediğim çay o kadar güzeldi ki onlarla. İşyerinde evden kaçmak için gecelere kadar duran, her hafta sonu evde kalmamak için bir bahane bulan ben yurttan çıkmaz, çayı da elinden düşürmez olmuştum. İlk defa dedikodu yapmadan sohbet eden, bir söyleyip bin düşündüren arkadaşlarım olmuştu. Allah razı olsun ne demekti peki ya Estağfurullah. Bunları siz niye söylüyorsunuz yaşlılar söylemez mi? Nasıl hayatınıza diğer insanları da alabiliyorsunuz bu kadar? Nasıl başkalarının sıkıntıları sizin sıkıntılarınız, başkalarının dertleri de sizin oluyor? Peki ya dua etmeniz? Secdeleriniz o yüzden mi bu kadar uzundu?

     İşin garibi bana da dua ediyorlardı ve bu benim dolan son damlamdı… Yüreğimdeki nefreti, öfkeyi, bencilliği silip yok etmişlerdi kardeşti onlar kardeşlerimdi. Ailemin dahi başaramadığını Onlar başarıyordu ve Esila değişiyordu…

     Bu arada yıllar geçiyordu 2. sınıf, 3. sınıf… Zaman zaman ayrılsak da değişen sadece mekanlardı ne güvenimiz, ne sevgimiz, ne de dualarımız… Evet dualarımız dedim çünkü ben de öğrendim başkaları için dua etmeyi sevdiğin için en Sevgiliden af afiyet ve selamet dilemeyi. Bir başkaydı bu sevgi hiçbir şeye benzemiyordu sanki anneminkinden bile çoktu (annem duymasın!). Sınıftaki diğer kızlar da fark ediyordu
Hatta birisi bana galiba siz başka bir dünyada yaşıyorsunuz ya da dünyamız aynı ise siz uzaylısınız değil mi?J demişti.

     Biz ne uzaylıydık ne de farklı bir dünyada yaşıyorduk. Sadece mutlu olmak için mutlu etmeyi öğrenmiştik evet öğrenmiştik nereden mi? Kainattan, kitaplardan ve tabiî ki yaşayanlardan. Yaşayanlardan ama dosdoğru yaşayanlardan yalansız başkaları için olandan. Başkaları için olan ya şaka gibi değil mi başımıza bu da gelecekmiş ve iyi ki gelmiş. Kendisi için dahi sağlam duramayan mutlu olamayan binlerce insanın olduğu bu dünya da başkaları için var olanlar, mutluluğu mutlu ederek, hüznü acıyı ise yalnız yaşayanlar da varmış… Varmış ve Esila onlarla 4 yıl beraber yaşamış. Her gün bir başka uyanmış. Mesela O da erken kalkmaya başlamış. Neden mi çünkü namazla tanışmış, tanışmış ve tanıştıkça daha bağlanmış, bağlandıkça başkalaşmıştı.

     Zamanla ben de o masala dahil olmuş ve sıradanlıklar içinde olabildiğince farklılaşabilen bu insanların sırrını anlamıştım. Artık bir şeyleri anlamak pek de zor olmuyordu. İnsan kiminle beraber olursa onun boyasına boyanır zamanla da onun gibi olur ya işte tek mesele buydu. En güzeliyle beraber olan da O’nun gibi oluyor, güzel düşünüp, güzel söylüyor, güzelleşiyordu… Güzelleşen de çevresine güzellik yayıyordu.

     Evet her şeye rağmen bu bir rüyaydı hatta rüyalarda görülen bir masaldı, anlatılması zor anlaması imkansız. Okul bitmişti gökten üç elma düşmüştü ama kimse alıp yememişti çünkü hiç biri uyanmak istememiş ve masalda bitmemişti…
                                                                          
                                                                                                                                ESİLA…


1 yorum:

Adsız dedi ki...

hiç abartmıyorum ömrümde okuduğum en etkileyici yazıydı çünkü ilk cümlesinde ağlattı beni. yüreğine sağlık KARDEŞİM.ne güzel demişsin ya rüya diye kimse böyle güzel rüyadan uyanmasın

Yorum Gönder

 

(c)2009 biraz biraz. Based in Wordpress by wpthemesfree Created by Templates for Blogger