Sonbahar bitmeden bu
yazı. En sevdiğim mevsim kıştır aslında. Sonra da sonbahar. Sonbahar bana gitmeleri
hatırlatır.
Yolları yolculukları… İçimde hiç bitmeyen bir gitme arzusu var. Hiç
azalmayan hatta şiddeti artarak devam eden gitme isteği. Enteresandır ki
gidilen yer değildir çoğu kez beni heyecanlandıran kalbimi pır pır ettiren. Gitmek
fiilidir. Gitmelere aşığım ben. Hatta çoğu zaman yola çıktığım anda ben ineyim
otobüsten diyesim geliyor. Tüm hazzı almış alıyorum. Belki de istediğinde çekip
gidebilmektir sevdiğim. Bilmiyorum.
Eee sonbahar yolların en
güzel olduğu mevsim. Gitmelerin en güzel olduğu mevsim diyelim kısaca.
Yollar yollar…
Yürümek yürümek yürümek is
terdim. O doğanın en güzel renk cümbüşünün içinde
kaybolmak. Bir bukalemun olsak dönüşeceğiniz renkleri hayal edin bir de. Rengin
birinden birine geçişi. Renk tam tamamlanmadan diğerinin hissettirdiği duyguyu.
Ve düşünmek bu kadar güzelliğin içinde. Düşünmemek bize verilen aklın boşa
harcanmasıdır. O’ nu düşünmek bu sonsuz güzelliğe bakıp O’nun güzelliğini
görmek. Ve assolan güzeli, güzeli yaratanı fark etmek, edebilmek…
Sonbahar yağmur demek. Yağmuru
içinde hissetmeyi sevmeyen yoktur herhalde. Yağmur kötü düşünce, kötü görünüm,
kötü hava ve daha ne kadar kötülük varsa temizler hepsini. En önemlisi
benliğimizi. Yağmur üstündeki tozu yıkayınca içimizden kırılgan, narin hep bize
sahip olmak isteyen bizi düşleyen benliğimiz çıkıverir ortaya. Pat diye,
birdenbire. Belki de bazılarımız bundan sevmez yağmuru gerçek ortaya
çıkıverecek diye. Yalnızlığımızı yakalamalarını istemeyiz ya. Kendimizi korumak
adına ördüğümüz kabuktan kurtulmaktan korkarız. Yalnızlık…
Yağmurun içindeki
yalnızlığı, tek başınalığı düşünmek; ve sonra yine bir başına olmadığının her
şeyin asıl sahibine, beni bu güzelliklere kavuşturduğu için şükürlerimi
ulaştırmak.
Bu aciz kulunu hiçbir
zaman bırakma ve muhteşem yollarda yürümemi sağla…
0 yorum:
Yorum Gönder