“
Pardon! uyandırdım galiba…”
“ Önemli değil bugün geldim de 12 saat
yolculuk yapınca yoruluyormuş insan. Sen de yeni mi geldin memleketten?”
“ Evet.”
“ Ayakta beklemesene burası bizim odamız
galiba geç otur bir ranzaya bu arada ben Esila…”
İlk konuşmalarımdı ailemden
ayrı yaptığım, ilk nefesimdi aldığım. Garipti yıllarca beklediğim gündü bugün,
verdiğim sözlerimdi, hayallerimdi beklide umutlarım… Peki neydi içimdeki
tarifsiz acı? Nerden geldi bu kız keşke beni uyandırmasaydı, unutsaydım
İstanbul’da olduğumu, hatta hiç yaşamasaydım otogardaki o ayrılığı. Neden
ağladı ki herkes sanki üniversiteye değil de geri dönüşü olmayan bir yola
gidiyordum. Sonuçta çoğu insan yaşamıyor mu neden benimki-bizimki bu kadar zor
olmuştu? Annem neden ağlamıştı ya ben? Yolunda olmayan şey neydi?
“ Ben de Selva.” “Aaa evet
merhaba Selva dalmışım kusura bakma .“
“Ailemden ilk defa ayrılıyorum da biraz
zor geldi eğer ağlarsam kusura bakma olur mu? Eğer istersen sen de
ağlayabilirsin, garipsemem ben zaten çok duygusalım. “
“ Ağlamak mı yok canım daha neler ben
ağlamam ki üniversiteyi kazanmışım, İstanbul’a gelmişim ne ağlamasından
bahsediyorsun dur bakalım hayat yeni başlıyor” der dilim ama pek bir buruktur
kalbim.
Kısa süre sonra odamız doldu ama
gariptir ki hiç birimiz yabancılık çekmedik. Hepimiz ülkenin farklı
şehirlerindendik Konya, Hatay, Burdur, Erzurum, Zonguldak ama sanki birbirimizi
tanıyorduk. Sanki birbirimiz için serpiştirilen özel bir muhabbet vardı
kalplerimizde güven vardı birde huzur…
Okullar açılmadan önce gelmiştik İstanbul’a
ama İstanbul kimin umurunda. Nerdeydiniz daha önce, siz numune misiniz bu dünyada
yoksa bana geçmişimi acılarımı unutmam için mi verilmiştiniz? Nasıl bu kadar
alçak gönüllü olabiliyordunuz egoların çarpıştığı bu dünyada? Her şeyinizi
paylaşmayı nerden öğrenmiştiniz peki ya kalp kırmamayı, alttan almayı? Her
geçen gün biraz daha mı güzelleşir insanlar yoksa bana mı öyle geliyor? Nereden
geliyor aklınıza benim yatağımı da toplamak ya da her defasında çay için ben
sıcak su getiririm demek ben kendim için bile kalkıp su almıyorken? Ben ne
yapacağım şimdi sizin aranızda, nasıl davranacağım? Hele bir de bana
seslenirken Esila değil de kardeş demeniz yok mu? İşte o an tüylerim beni ele
vermiş diken diken olmuştu.
“Nasıl yani ben mi sizin mi? “
Dillendirememiştim ama odadaki sessizlikte
içimdeki fırtınanın fark edilmemesi imkansızdı ha bir de dolan gözlerim vardı
şaşkınlığımın tanığı.
Yıllardır içmediğim çay o kadar güzeldi ki
onlarla. İşyerinde evden kaçmak için gecelere kadar duran, her hafta sonu evde
kalmamak için bir bahane bulan ben yurttan çıkmaz, çayı da elinden düşürmez
olmuştum. İlk defa dedikodu yapmadan sohbet eden, bir söyleyip bin düşündüren
arkadaşlarım olmuştu. Allah razı olsun ne demekti peki ya Estağfurullah.
Bunları siz niye söylüyorsunuz yaşlılar söylemez mi? Nasıl hayatınıza diğer
insanları da alabiliyorsunuz bu kadar? Nasıl başkalarının sıkıntıları sizin
sıkıntılarınız, başkalarının dertleri de sizin oluyor? Peki ya dua etmeniz?
Secdeleriniz o yüzden mi bu kadar uzundu?
İşin garibi bana da dua ediyorlardı ve bu
benim dolan son damlamdı… Yüreğimdeki nefreti, öfkeyi, bencilliği silip yok
etmişlerdi kardeşti onlar kardeşlerimdi. Ailemin dahi başaramadığını Onlar
başarıyordu ve Esila değişiyordu…
Bu
arada yıllar geçiyordu 2. sınıf, 3. sınıf… Zaman zaman ayrılsak da değişen sadece
mekanlardı ne güvenimiz, ne sevgimiz, ne de dualarımız… Evet dualarımız dedim
çünkü ben de öğrendim başkaları için dua etmeyi sevdiğin için en Sevgiliden af
afiyet ve selamet dilemeyi. Bir başkaydı bu sevgi hiçbir şeye benzemiyordu
sanki anneminkinden bile çoktu (annem duymasın!). Sınıftaki diğer kızlar da
fark ediyordu
Hatta birisi bana galiba siz
başka bir dünyada yaşıyorsunuz ya da dünyamız aynı ise siz uzaylısınız değil mi?J
demişti.
Biz ne uzaylıydık ne de farklı bir dünyada
yaşıyorduk. Sadece mutlu olmak için mutlu etmeyi öğrenmiştik evet öğrenmiştik
nereden mi? Kainattan, kitaplardan ve tabiî ki yaşayanlardan. Yaşayanlardan ama
dosdoğru yaşayanlardan yalansız başkaları için olandan. Başkaları için olan ya
şaka gibi değil mi başımıza bu da gelecekmiş ve iyi ki gelmiş. Kendisi için
dahi sağlam duramayan mutlu olamayan binlerce insanın olduğu bu dünya da
başkaları için var olanlar, mutluluğu mutlu ederek, hüznü acıyı ise yalnız yaşayanlar
da varmış… Varmış ve Esila onlarla 4 yıl beraber yaşamış. Her gün bir başka
uyanmış. Mesela O da erken kalkmaya başlamış. Neden mi çünkü namazla tanışmış,
tanışmış ve tanıştıkça daha bağlanmış, bağlandıkça başkalaşmıştı.
Zamanla ben de o masala dahil olmuş ve
sıradanlıklar içinde olabildiğince farklılaşabilen bu insanların sırrını
anlamıştım. Artık bir şeyleri anlamak pek de zor olmuyordu. İnsan kiminle
beraber olursa onun boyasına boyanır zamanla da onun gibi olur ya işte tek
mesele buydu. En güzeliyle beraber olan da O’nun gibi oluyor, güzel düşünüp,
güzel söylüyor, güzelleşiyordu… Güzelleşen de çevresine güzellik yayıyordu.
Evet her şeye rağmen bu bir rüyaydı hatta rüyalarda
görülen bir masaldı, anlatılması zor anlaması imkansız. Okul bitmişti gökten üç
elma düşmüştü ama kimse alıp yememişti çünkü hiç biri uyanmak istememiş ve
masalda bitmemişti…
1 yorum:
hiç abartmıyorum ömrümde okuduğum en etkileyici yazıydı çünkü ilk cümlesinde ağlattı beni. yüreğine sağlık KARDEŞİM.ne güzel demişsin ya rüya diye kimse böyle güzel rüyadan uyanmasın
Yorum Gönder